Total Pageviews

Thursday, March 25, 2010

Tartışmalı Amerikan sağlık reformu hakkinda


Bu reform kisa vadede politik bir zafer, uzun vadede ise dunyanin en pahali saglik hizmetlerinden sozum ona yararlanmaya calisan Amerikan halkinina umut vaadediyor. Reformun basari ile uygulanabilmesi icin asilmasi gereken en onemli zorluk serbest piyasa ekonomisindeki guc dengelerinin arkalarina sigindiklari doktrinlerdir.

Acikcasi bu reform su anki hali ile tüketici yani hasta haklari ihlallerinin yeterince onune gecmeye yetmeyebilir ancak gelecek icin atilmis bir on adimdir.

Obama hukumetinin onem verdigi bu yasa tasarisini reform niteligine donusturen diger bir etken ise tarihinin en onemli ekonomik krizlerinden biri ile basa cikmaya calisan ve gectigimiz bir yillik donemde yanlizca vaadlere maruz kalmis bir toplum icin saglik giderlerinin maliyet kisitlamasinin gozden gecirilmesini ongormesi acisindan misyon niteligi tasiyor olmasidir .

Amerikan ulusunun en etkili ve mutlak lobicilerinden saglik sigorta sirketlerinin kaprislerine boyun eğdirilmiş olmaması isin sosyo-politik zafer yonune bir atiftir. Ozellikle yasanin kabulune mukabil gecen son aylarda bu kurumlar sadece kendi çıkarlarıni/kârlarını ve yönetim birimlerinin teşviklerinin devamini saglayabilmek icin var olduklarini tavirlari ile bir kez daha göstermişlerdir.

Amerikan saglik sektorunde 12 senedir profesyonel anlamda calisan bir fert olarak kisisel gozlemim bugune kadar Amerikan saglik kurumlarinin en onemli kaygi odagininin hizmet bedellerinin attirimini saglayabilmek oldugu yonunde. Bunu basarabilmek icin gereksiz yere ongorusu yapilan prosedürlerin/tedavilerin sayısı üzerinden elde edilen fark ile kazanc saglamak hasta yasam kalitesini arttirma kaygisinin tamamen onune gecebiliyor.

Bu yaklasim bu sistemde bir ahlaki sorundur. Oysaki gunumuzde gelismis yada gelismekte olan bir cok ulkede temel saglik hizmeti bir sosyal hak olarak taninmis ve tanimlanmistir aksine Amerikan kamuoyunun tartistigi gibi bir ayricalik kavrami sekline donusturulmemistir. Bugun Amerikan senatosunun cevabini aradigi soru mevcut sistemin hastalara mi yoksa girisimcileremi hizmet ettiginin takendisidir.

Amerikan toplumunda bugun halen dunyanin en ileri tekniklerinin kullanildigi saglik hizmetinden yaralanan kesimin hükümet yardimi ile bu ayriciliga sahip olmasinin dogru olmadigina inanan buyuk bir kesim mevcut. Bu kesim sağlık bakım hizmetlerini serbest piyasada mevcut olan herhangi bir parakende urunmus gibi gormekte ve sadece bedelini odeyebilenler tarafindan tuketilmesini uygun bulmaktadirlar. Saglik hizmetlerini kullanabilme yetisine sahip kisiler kendilerini tipki birer bilincli tuketici kimligine sokarak yasamlari boyunca temel saglik hizmetlerinden yararlanamamis yuksek saglik riski tasiyan diger tuketicilerin/hastalarin yine yuksek bedelli tedavi hizmet giderlerinden sorumlu olmak istemediklerini savunuyorlar. Ornegin yasami boyunca sigara kullanmis, yada kirli hava kosullarinda calismaya maruz kalmis ve akciger kanseri riski yuksek bir kisinin olasi temel bakim harcamalarinin yeni sistemde bu kez yasami boyunca duzenli saglik kontrol hizmetinden yararlanmis ve sagligina onem veren yani risk faktoru tasimayan bir diger kisinin odeyecegi kazanc vergisi oranlari uzerinden elde edilecek gelir ile karsilanmasina duyduklari tepki gibi.

Inanilmasi zor olsa da dunyanin super gucu olarak gosterilen bu ulkede bu fikir ayriligi cok uzun zamandir devam eden bir argüman ve oyle gorunuyorki ortada ikna edici akilcil bir çözümün var olduğuna bu insanlari inandiracak hiçbir madde bu reform paketinin bugunku metnine eklenmemis.

Yine mesleki alakamdan dolayi benim icin bu reform icerisinde onem tasiyan bir diger onemli basari ise reformun ekonomik kaynagindan tesvik baglaminda buyuk pay ongorulen kurumsal bilgi islem aği çözümleri icin gerekli olan altyapisal destek ve hazirlik amacli calismalarin hizladirilmis olmasidir.

by Erdem Asma

Sunday, March 21, 2010

Yöneticinize Asla Söylememeniz Gereken 7 Şey



Hepimizin bir yöneticisi, bir patronu var. Kendi işinizi yapıyor olsanız bile müşterileriniz için bir bakıma “çalışan” durumundasınız.

Yönetici – çalışan ilişkinizi sağlıklı olarak sürdürmenin yolu, yöneticinizi işinizi sevmediğinize, işiniz için yetersiz olduğunuza ya da en kötüsü işinizi küçük gördüğünüze dair düşüncelerden uzak tutmanızdan geçer.

Ne yazıkki bu üç temel kural şirketlerde çalışanlar tarafından çoğu zaman göz ardı ediliyor. Örnek mi istersiniz? İşte size iş yerlerinde sıklıkla söylenen, yöneticilerin duymaması gereken cümlelere yedi örnek.

Bu ifadelerin bazıları size zararsız görünebilir. Bununla birlikte duruma bir de yöneticinizin gözünden bakmaya çalışın.

1.     “Bu benim işim değil”

En deneyimli, en eğitimli, en bilge yöneticilerin bile bir çoğu çalışanların işinin kendilerine yap denilenin yapılması olduğunu düşünür. Dolayısıyla işiniz olmayan, görev tanımınızda yer almayan bir projeye, çalışmaya atansanız bile asla “bu benim işim değil” demeyin. Bunun yerine yöneticinizin neden o iş için sizi düşündüğünü anlamaya çalışın. İlgili kararın arkasında geçerli bir neden olabilir.

Söz konusu görevin kariyeriniz ve şirketiniz için kötü bir fikir olduğunu veya bir başkası tarafından yapılması gerektiğini düşünüyorsanız bunu somut nedenlerle, örneklerle yöneticinize anlatın. Bu çabanız bazı yöneticilerde işe yarayabilir. Yine de böyle bir ikna faaliyetine girmeden önce görev tanımınızın dışında işlerle uğraşmanın, mesleki anlamda zorlanmanın sizi geliştireceğini unutmayın.

2.    “Bu benim sorunum değil”

Birisi bir şeyin kendi sorunu olmadığını söylediğinde aslında o durumun o kişinin umrunda olmadığı mesajını alırız. İş yerinizde bir problem gözünüzün önünde büyüyorsa ve söyleyecek yapıcı bir sözünüz yoksa hiç bir şey söylemeyin. Yıkıcı bir şey söylemektense susmanız daha iyidir. Elinizden geliyorsa sorunun çözümüne katkıda bulunun, fikir üretin. Bir şirketin bir problemi esasen tüm çalışanlarının problemidir. Her sorun bir şekilde tüm çalışanları ilgilendirir. Unutmayınki aynı gemidesiniz!

3.    “Bu benim hatam değil”

İnsan doğası ilginçtir. Birine bir durumun sizin hatanız olmadığını söylemeniz, karşısındaki kişinin sizden şüphe etmesine yol açar. Hiç aklında yokken durup dururken savunmaya geçerek bu fikri yöneticinizin aklına sokmayın. Daha da önemlisi, ortada bir sıkıntı varsa mesele kimin suçlanacağı değil sorunun nasıl giderileceğidir. Ne yanlış gitti, problem nasıl çözülür? Yöneticiler de dahil çalışanların temelde odaklanması gereken budur.

4.    “Bir seferde ancak bir iş yapabilirim”

Çok fazla çalışıyor olmanız veya dönemsel olarak yaşadığınız yoğun çalışma temposu yöneticinizin sizin için üzülmesini sağlamaz. Yoğunluğunuzdan sıklıkla şikayet ederseniz yöneticiniz işinizde bir duruma içerlediğinizi ya da motivasyonunuzun eksildiğini düşünebilir. Küresel krizin etkisiyle bugünlerde herkes baskı altında. Bununla ilgili alaycı şakalar yapma ihtiyacı hissederseniz kendinizi tutmanızda yarar var. Bu şakalar bazılarının hoşuna giderken bazılarını rahatsız edebilir.

5.    “Bu iş çok kolay. Bunu herkes yapar!”

“Bu iş çok kolay” dediğinizde belki de “işimde o kadar iyiyim ki bu iş bana basit geliyor” demek istiyorsunuz. Belki de kötü niyetli değilsiniz. Ne yazıkki “bu iş çok basit” ve benzeri ifadeler çoğu zaman “bu ne saçma sapan iş” gibi anlaşılır. “Saçma, basit, gereksiz iş” gibi ifadeler yöneticileri her zaman rahatsız eder. Bu yaklaşımlar işin genelini küçük gören tutumlardır. Eğer bir iş sizin için basit bir işse bundan mutlu olun ve süratle yerine getirmeye çalışın. En saçma sapan, uyduruk, basit işlerin bile birileri tarafından yapılması gerekir. O kişi o gün için siz olabilirsiniz.

6.    “Bu iş için fazla nitelikliyim”

Evet belki de öylesiniz! Yine de bu iş sizin işiniz. İşinizi yapmayı zamanında kabul ettiniz. Şimdi bu kararınızdan pişmanlık duysanız bile işiniz yine de sizin işiniz. Rolünüzün size bir beden küçük geldiğini dile getirmek rolü değil olsa olsa sizi kötü gösterir. Aynı işi yapan çalışma arkadaşlarınız hakkınızda hoş olmayan şeyler düşünebilir. Yöneticiniz “ooo bu iş bu arkadaşıma az geliyor, kendisi bu işe fazla, hemen kendisini terfi ettireyim” diye düşünmez. Bu tip ifadelerin size faydası değil zararı olur.

7.    “Bu iş yapılamaz”

Bir işin yapılamayacağını söylemek bir yöneticinin gözünün önünde iyi bir görüntü yaratmaz. Sözkonusu görev gerçekten imkansız bir iş olsa bile bunu dile getirmek sizi etkisiz ya da yetersiz gösterebilir. Böyle görünmek yerine yöneticiniz o işi neden sizden istiyor anlamaya çalışın. Çözülmesi gereken durum ne? Amaca giden yolda hangi yöntemler denenebilir. Çoğunlukla yöneticilerin çözüm yollarının denendiğini görmek ister. Gerçekte istedikleri imkansızın zorlanması değil, çözüm üretme çabasının kendisidir.

Saturday, March 20, 2010

FOMA - Rock

 

http://www.facebook.com/erdem.asma?ref=profile#!/FOMAband?ref=ts

http://www.myspace.com/fomaband

Thursday, March 18, 2010

VAROLUŞUMUZUN TOHUMLANMASI...

 
İlhan Selçuk 18.3. 2007
 
Bugün 18 Mart!.. Takvim yaprağına iki sözcük yazılıdır: "Çanakkale Zaferi"
Altında bir tarih: 1915..
Peki, 1915 yılı aynı zamanda bize neyi anımsatıyor?.. "Ermeni Tehciri"ni...
Osmanlı İmparatorluğu göçerken birbirine çapraz olayları ortak süreçte yaşıyordu...
 
Tarihi doğru dürüst okuyamayan, ne bugünü anlar, ne de geleceğini kestirebilir...
18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi... Peki, 16 Mart 1920 ne? İstanbul'un işgali! Arada 5 yıl var...
Ama, bu 5 yıl içinde olan bitenler tarihin seyrini değiştiren olayları içeriyor... Nasıl?..

Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlerin başını çektiği düşman kuvvetleri Osmanlı İmparatorluğu' nun bir an önce işini bitirebilmek için Çanakkale Boğazı'nı geçip Marmara'ya girmek ve İstanbul'u işgal etmek istediler...
 
1915!.. (Aynı yıl Çarlık Rusyası da Kafkasya'dan Anadolu'ya -harekâta Ermenileri de katarak- saldırıyordu...) İngilizler ve yandaşları Çanakkale Boğazı'nı aşabilselerdi, İstanbul'a el koyduktan sonra Karadeniz'e çıkıp Çarlık Rusyası ile kuvvetlerini birleştireceklerdi...
Ve 1917 Bolşevik İhtilâli suya düşecekti.

Çanakkale bu nedenle Birinci Dünya Savaşı'nın en önemli cephelerinden biri sayılır...
Başını İngilizlerin çektiği İtilaf Kuvvetleri önce denizden saldırıya geçip ağır kayıplar verdiler, çekilmek zorunda kaldılar... Sonra donanma desteğinde Gelibolu'ya çıkarılan İngiliz, Fransız, Anzak kuvvetleri de kara savaşlarında yenilgiye uğratıldılar...
Mustafa Kemal 'in adı ilk kez bu savaşlarda duyuldu ve tarihe yazıldı.

İngilizler Çarlık Rusyası ile doğrudan bağlantı kurup gerekli desteği sağlayamayınca 1917'de Ekim Devrimi başarı kazandı, Mustafa Kemal Paşa'nın Milli Kurtuluş Savaşı'nda sırtını dayayabileceği Bolşevik Rusya kuruldu...
 
Çanakkale Savaşları Türkiye Cumhuriyeti'nin var oluşuna yol açan bir zaferi tarihe yazmıştır...
16 Mart 1920'de İngilizler ve yandaşları İstanbul'u işgal ettikleri zaman gecikmişlerdi; Tarih Baba defterine ilk kez Çanakkale'de yazdığı Mustafa Kemal'in adıyla birlikte ilk Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın yazgısını da not etmiş bulunuyordu.

Bunca yıl sonra bugün Çanakkale Savaşları'nı anarak zaferi kutluyoruz...
Nasıl bir zaferdi o?..
Salt 'hamasi' kutlamalarla yetinirsek eksik bir yaklaşımın resmiyeti içinde yüzeyselleşiriz...
Bugün Türkiye'yi zorlayan koşullar varoluşumuzu yine tehlikeye düşürecek bir içerik kazanmıştır. İçinde yaşadığımız coğrafya Osmanlı Devleti'nin çöküşüne yol açan olaylara taş çıkartacak kanlı çatışmalarla çalkalanıyor...
 
Eskiden ulusal bayramlarda kırmızı üzerine beyaz harflerle yazılan bir özdeyişi yineleyerek yazıyı noktalıyorum: "Dünü unutma… Bugünü iyi anlarsın!.."

ÇANAKKALE 18 MART ZAFERİNİ VE ŞEHİTLERİMİZİ ANARKEN

Birinci Dünya Savaşı tüm şiddetiyle sürerken müttefikler Çarlık Rusya'sına yardım gönderdi. Diğer taraftan yapısı bakımından savunmaya elverişli olan Çanakkale Boğazı Türkler tarafından mayınlandı. Savunma düzeni ve komutası Miralay Cevat Bey'deydi. Savaş ilanından birkaç gün sonra 3 Kasım 1914'te İngilizler Seddülbahir ve Kumkale tabyalarını topa tuttular. 19 Şubat 1915'de boğazın dış tabyaları yok edildi. Yunanlıların İstanbul'a girmesini isteyen Ruslar 40.000 kişilik bir yardımcı kuvvet göndermeyi teklif ettiler. Bunun üzerine İngiliz ve Fransızlar boğazları Ruslara vermeyi önerdiler. Düşman, savunma tabyalarını etkisiz hale getirdiği gibi boğazdaki mayın tarama ve temizleme işini de başarıyla gerçekleştiriyordu. Ama 7-8 Mart gecesi Yüzbaşı Hakkı Bey komutasındaki Nusret Mayın Gemisi (*), sezdirmeden liman bölgesine tekrar mayın döşedi. Gerek mayınlar ve gerekse bataryaların atışlarıyla İtilaf Kuvvetleri birçok gemi kaybederek geri çekilmek zorunda kaldı.
18 Mart hücumu karadan yardım görmedikçe Çanakkale'nin geçirilemeyeceğini gösterdiğinden İngiliz, Fransız ve (Avustralya ve Yeni Zelanda Ordusu) ‘Anzak’lardan oluşan 70.000 kişilik bir kuvvet 25 Nisan 1915'te Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerinden karaya çıkarıldı. Bu karasal kuvvete 109 savaş, 308 taşıt gemisi ve özel çıkarma taşıtları destek verdi. Türk ordusu ise bu kuvvetlere karşı savunma görevini 5. Orduya verdi.
Bütün bunlara karşın düşman kuvvetleri başarılı olamıyordu. İlk çıkarma günü Mustafa Kemal 17. piyade alayını Conkbayırı’nda durdurdu ve Kocaçimen Tepesi'nin düşman eline geçmesini engelledi. Ardından Alçıtepe ve Arıburnu'na yapılan diğer bir saldırıyla da 5. Ordu kuvvetleri büyük kayıplar vermek pahasına geri püskürttü. 
Savaş tüm hızıyla sürdü ve deniz üzerinde de devam etti. Türk ordusunun Nurulbahir gemisi battı, Gülcemal vapuru yara aldı. Buna karşın İtilaf Kuvvetleri'nin Goliath zırhlısı battı. Haziran ayında Kanlı Siper Savaşları başladı. 50.000 kişilik Fransız ve İngiliz Ordusu, 25.000 kişilik Türk ordusu üzerine top ateşi desteğinde hücuma geçti. Bu hücum Çanakkale'de en kanlı savaş olmuştur. Çıkarmanın başlangıcından o güne değin Türk Ordusu 70.000'e yakın kayıp vermişti. Her şeye rağmen düşman ilerlemeyi başaramadı. Yeni hedef Anafartalar Platosu'nu ve Kocaçimen'i ele geçirmekti.
“‘Gallipoli’ diye bir yabancı filme gittim. Ne anlatayım bilmem ki?? Daha doğrusu hangi birini yazayım?? Film başlıyor, beyaz perdede bir yazı beliriyor "The Doğuş Group presents, an Ekip Film Production" GALLIPOLI (…)” diye başlayan tepki yazısını; 
“Gallipoli (yazıldığı gibi okuyorum) neresi bilmem ama ben 7 düvelin saldırdığı ve Mustafa Kemal önderliğindeki Mehmetçiğin, arkasındaki siyasi ve ekonomik gücün tüm tükenmişliğine rağmen, sıcağa, açlığa, hastalıklara, soğuğa, kara rağmen aylarca savunduğu ve sonunda ÇANAKKALE GEÇİLMEZ sözünü dost düşman herkese söylettiği Gelibolu diye bir yarımadanın varlığını biliyorum. Film yabancı ülkelerde de gösterilecek diye İngilizce isim yazmak uğruna düşülen halden utanıyorum. (…)” diye tamamlamış, Dr. Mehmet Çelik. 
Tum dirençli insanlar adına Gazi Mustafa Kemal Atatürk söylemiş zaten, söylenecekleri: "Dünya'nın sana hürmet etmesini istiyorsan, kendi benliğine hürmet et. Milli benliğini bulamayan milletler, başka milletlerin avıdır".  
Ruhları şad olsun!... 

Tuesday, March 16, 2010

36 Hours in Istanbul



Published: February 7, 2010
FROM a skyline featuring both minarets and church spires to the call to prayer competing with lounge music in a hip cafe, Istanbul is the only major city to span two continents. While it is known for sights dating back thousands of years, it also has a fascinating, and often ignored, contemporary scene that is finally receiving international attention. As a 2010 European Capital of Culture, the city is showcasing local artists in both historic areas and new museums — yet another example of how Istanbul is among the world’s most visually stimulating cities.

Friday
5 p.m.
1) ON THE AVENUE
Take an early evening walk down Istanbul’s most famous avenue, Istiklal Caddesi, a pedestrian thoroughfare in the Beyoglu district, filled with boutiques, restaurants, patisseries and galleries. Stop at Ada Cafe & Bistro (Istiklal Caddesi 158-A, Beyoglu; 90-212-251-5544; adakitapcafe.com), a modern cafe that doubles as a book and music shop, and order a Turkish coffee. Depending on the weather, you can sit on the terrace and survey Istanbul’s diversity, everything from conservative Muslim women dressed in head scarves to teenagers wearing the latest Versace.
7 p.m.
2) SKY LOUNGE
At the top of the Misir Apartments building is 360 Istanbul (Istiklal Caddesi 163, Beyoglu; 90-212-251-1042; 360istanbul.com), a rooftop bar and restaurant with a view that matches its name. Order a martini and look out over the Bosporus, the Hagia Sophia, even the Sea of Marmara. Enjoy the view indoors, too, as this trendy, glass-and-steel bar is one of the top places to see, and be seen, by both jet-setters and Istanbul’s most glamorous denizens.
8 p.m.
3) YOGURT AND MINT
Get ready to hike steep streets (think San Francisco) as you walk in Cihangir, a neighborhood within Beyoglu known for its architecture and creative community of artists, writers, performers and media types. Book a table at the bustling Meyra Cafe and Restaurant (Akarsu Caddesi 46, Cihangir; 90-212-244-5350; meyracaferestaurant.com.tr), with a distinctive neighborhood feel. For starters try the patlican (eggplant) baked with mozzarella and tomato sauce, and the boregi — a cheese-filled pastry. For a main course, resist the urge to order a burger and opt for the filet mignon served with a tangy garlic yogurt with fresh mint. Dinner for two with wine, about 150 Turkish lira, about $102 at 1.46 lira to the dollar.
10 p.m.
4) GHETTO MUSIC
For contemporary music in a funky setting, try Ghetto (Kamer Hatun Caddesi 10, Beyoglu; 90-212-251-7501; ghettoist.com), a music lounge opened in 2007 that has become one of the most talked-about hot spots in town. Housed in a former bakery with a vaulted ceiling and frescoes, Ghetto feels almost churchlike in its dedication to new artists who play progressive, jazz and world music. Sets begin at 10 p.m. on Thursdays, 10:30 on Fridays and Saturdays, though many arrive earlier to enjoy a quiet drink.
Saturday
10 a.m.
5) ARTFUL EATING
Opened in 2005 in a converted warehouse on the Bosporus, the Istanbul Modern (Meclis-i Mebusan Caddesi, Karakoy; 90-212-334-7300; www.istanbulmodern.org) has not only two floors of contemporary artworks by local artists, but also a sculpture garden, library and restaurant. Look for the work of Mubin Orhon and Fahrelnissa Zeid, both top sellers this past March when Sotheby’s held its first major auction of contemporary Turkish art. Whatever you choose to see, don’t miss out on lunch on the stylish terrace overlooking the Bosporus, where the view rivals the art. Amazingly, the food, a mixture of Turkish and European dishes, is great, too. Order the manti, a lamb ravioli served with a garlic yogurt, then the tiramisù with coffee sauce. Lunch for two with wine, about 150 lira. Reservations strongly encouraged, especially if you want an outdoor table.
3 p.m.
6) STRAIT AND NARROW
With too little time to indulge in the six-hour ferry ride up and down the Bosporus, a trip recommended by most guidebooks, try TurYol (turyol.com; call the TurYol information bureau for information: 90-212-512-1287), a company that operates smaller, faster boats for both locals and tourists. It offers a 90-minute ride from the Eminonu ferry dock, at the foot of the Galata Bridge, Golden Horn side, up to Rumelihisari, the site of an Ottoman fortress at the narrowest part of the Bosporus, before heading back to Eminonu (9 lira a person). Tours depart every hour from noon to 7 p.m. on Saturdays. The captain tries to stay close to the shore so you can check out the charming old wooden Ottoman houses, new luxury villas, and many upscale restaurants, clubs and fancy hotels that line both sides of the strait.
4 p.m.
7) POLITICAL GALLERISTS
The Misir Apartments may look like any other beautifully restored 19th-century building in Istanbul, but it actually houses some of the city’s coolest art galleries. Visit the Galerist (Istiklal Caddesi, Misir Apt. 163/4, Beyoglu; 90-212-244-8230; galerist.com.tr ) and Galeri Nev (Istiklal Caddesi, Misir Apt. 163/5, Beyoglu; 90-212-252-1525; galerinevistanbul.com). Both showcase the work of local artists who have caught the recent attention of international dealers. Most of the exhibitions are not just provocative, but controversial, too, dealing with an array of political and social issues that mark modern-day Turkey.
7 p.m.
8) TURKISH FUSION
Mikla, in the Marmara Pera Hotel (Mesrutiyet Caddesi 167-185, Beyoglu; 90-212-293-5656; themarmarahotels.com), is known for its stunning views as well as its modern, elegant décor. Designed as a “multidimensional outdoor living space,” it has an indoor restaurant and bar, an outdoor dining area on two terraces, and a third terrace with an open-air bar and swimming pool. No matter where you end up sitting, you can easily feel part of the skyline. Be sure to call ahead for restaurant reservations. The Mediterranean-Scandinavian menu may sound odd at first — smoked mackerel mousse with curry and apple vinaigrette — but the mixture somehow works, creating a subtly spicy fish dish like no other. Dinner for two with wine, about 300 lira.
11 p.m.
9) FRENCH TWIST
Walk off dinner by heading to Fransiz Sokagi (known as French Street), where a two-year renovation project that started in 2004 pays homage to the many French who lived in Beyoglu in the 19th century. (The stones on the street were arranged by architects from Paris, and the 100-year-old coal gas street lamps come from Paris.) The lure here is the numerous outdoor cafes that are kept warm by heaters lining the streets, mostof them filling up with patrons as the night grows late. But if the din of the street becomes too much, escape — weather permitting — to the rooftop of Artiste Terasse (Cezayir Cikmazi 4, Beyoglu; 90-212-251-4425; artisteterasse.com), where yet another spectacular view of Istanbul awaits you.
Sunday
9 a.m.
10) PASTRIES AND PEOPLE
The best part of the new Four Seasons at the Bosporus (Ciragan Caddesi 28, Besiktas; 90-212-381-4000; fourseasons.com/bosphorus) is its sprawling waterfront marble terrace, with sweeping views of the Bosporus and the Asian side just across the water. It also has a private dock, where one can see which guests arrive in their own boat. Indulge in breakfast along the water’s edge, where the dramatic red-and-white theme spreads from the table umbrellas to the geraniums to the chair pillows. Breakfast buffet, 60 lira a person.
11 a.m.
11) CULTURE FACTORY
Call it the Tate Modern of Turkey. SantralIstanbul (Kazim Karabekir Caddesi 2/6, Eyup; 90-212-311-7809; www.santralistanbul.org), an arts and cultural complex in Silahtar, at the upper end of the Golden Horn, is well worth the 20-minute bus ride from Taksim Square. Opened in 2007 in a former power station and rebuilt with steel-and-glass exteriors, the museum is currently exhibiting, through March, the work of Yuksel Arslan, a Turkish artist who fled his native country nearly 50 years ago for France. The complex is surrounded by green recreational spaces and has two restaurants with bars. Order a Turkish coffee and salute yourself for exploring not just the traditional but also the contemporary side of Turkish culture.
IF YOU GO
Turkish Airlines flies from New York to Istanbul for around $700 in mid-February, according to a recent online search. Cabs (about 50 lira, $31 at 1.46 lira to the dollar, from the airport; 15 to 20 around the main part of the city) are plentiful. In Beyoglu, walking is often the best option, as is the tram (1.5 lira a ride).
Lush Hotel in Beyoglu (Siraselvifer 12; Taksim; 90-212-243-9595; lushhotel.com) has 35 rooms ranging from a classic Ottoman style to funky ’60s décor. Near shopping, cafes and clubs, it offers Old World charm with the benefits of a boutique hotel; rooms from 109 euros, or about $150, at $1.38 to the euro.
Yesil Ev (Kabasakal Cadessi 5, Sultanahmet; 90-212-517-6785; istanbulyesilev.com) has 19 rooms in a 19th-century mansion, with brass beds, rugs and velvet curtains. Doubles from 250 euros.

This article has been revised to reflect the following correction:
Correction: February 21, 2010

The 36 Hours column on Feb. 7, about Istanbul, described the fortress Rumelihisari on the Bosporus incorrectly. The fortress is Ottoman, not Byzantine. (It was built in 1452 by the Ottoman sultan Mehmed II and used a year later as a major staging ground for the conquest of Constantinople, the Byzantine capital.)

Monday, March 15, 2010

45 lessons life taught me by Regina Brett

My odometer rolled over to 90 in August, so here is the column once more:

1. Life isn't fair, but it's still good.
2. When in doubt, just take the next small step.
3. Life is too short to waste time hating anyone.
4. Your job won't take care of you when you are sick. Your friends and parents will. Stay in touch.
5. Pay off your credit cards every month.
6. You don't have to win every argument. Agree to disagree.
7. Cry with someone. It's more healing than crying alone.
8. It's OK to get angry with God. He can take it.
9. Save for retirement starting with your first paycheck.
10. When it comes to chocolate, resistance is futile.
11. Make peace with your past so it won't screw up the present.
12. It's OK to let your children see you cry.
13. Don't compare your life to others. You have no idea what their journey is all about.
14. If a relationship has to be a secret, you shouldn't be in it.
15. Everything can change in the blink of an eye. But don't worry; God never blinks.
16. Take a deep breath. It calms the mind.
17. Get rid of anything that isn't useful, beautiful or joyful.
18. Whatever doesn't kill you really does make you stronger.
19. It's never too late to have a happy childhood. But the second one is up to you and no one else.
20. When it comes to going after what you love in life, don't take no for an answer.
21. Burn the candles, use the nice sheets, wear the fancy lingerie. Don't save it for a special occasion. Today is special.
22. Over prepare, then go with the flow.
23. Be eccentric now. Don't wait for old age to wear purple.
24. The most important sex organ is the brain.
25. No one is in charge of your happiness but you.
26. Frame every so-called disaster with these words 'In five years, will this matter?'
27. Always choose life.
28. Forgive everyone everything.
29. What other people think of you is none of your business.
30. Time heals almost everything. Give time time.
31. However good or bad a situation is, it will change.
32. Don't take yourself so seriously. No one else does.
33. Believe in miracles.
34. God loves you because of who God is, not because of anything you did or didn't do.
35. Don't audit life. Show up and make the most of it now.
36. Growing old beats the alternative -- dying young.
37. Your children get only one childhood.
38. All that truly matters in the end is that you loved.
39. Get outside every day. Miracles are waiting everywhere.
40. If we all threw our problems in a pile and saw everyone else's,we'd grab ours back.
41. Envy is a waste of time. You already have all you need.
42. The best is yet to come.
43. No matter how you feel, get up, dress up and show up.
44. Yield.
45. Life isn't tied with a bow, but it's still a gift."

Written by Regina Brett, 90 years old, of The Plain Dealer, Cleveland , Ohio

Saturday, March 13, 2010

Cizgi bugun agliyor - TURHAN SELÇUK


Turhan Ağabey,

Rahmetli babanız 1940’lı yıllarda Silifke’de subay iken askerlere lokum, şeker, simit satarak ev bütçesine katkıda bulunan yalın ayak, başı gabak Memedali, yıllar önce size ve kardeşiniz İlhan ağabeye gönderdiğim ve 60 küsur yılın özlemini yansıtan mektubuma yürekten yanıt vererek, sevgilerinizle donatılmış o bisikletli Abdülcanbaz çiziminizi taşıyan yapıtınızı göndermiştiniz. Şimdi o yapıtınızdan yansıyan kimliğiniz daha da anlam kazanıyor.

Evet, rahmetli babanız Silifke’de subay, siz iki kardeş Adana’da okurken ben askerlere lokum, şeker, simit satardım. Siz kardeşler Silifke’ye geldiğinizde benimle ilgilenirdiniz. Babanızın bir subay olarak hizmet ettiği Jandarma Eğitim Okulu Silifke’den İstanbul’a taşınınca sizler de gittiniz. Askerin yemek artıklarından ve tayınlarından açlığını gideren fakir halkın boynu bükük kalmıştı. Benim boynum hepten… Asıl üzüntüm, sizlerin adlarınızı öğrenmemiş olmamdı. Üniversite ve çalışma nedeniyle İstanbul’da 10 yıl boyunca sizleri okuduk, çizimlerinizi gülümseyerek algılamaya çalıştık. Öğrenci ve gençlik hareketlerinde belki omuz omuza, göz göze geldik ama, nereden bilebilirdim o özlemini duyduğum kardeşlerin sizler olduğunuzu!.. O aradığım kardeşlerin siz Turhan ve İlhan Selçuk kardeşler olduğunuzu 60 küsur yıl geçtikten sonra, 6-7 yıl önce İlhan Abinin Silifke’de bir konuşma yapmasından sonra öğrenmiş oldum. Demem o ki, daha okula başlamadan bile siz iki kardeşin emeğiniz var bende.

İsim babası Aziz Nesin olan, 1957 doğumlu “Abdülcanbaz” sizin gibi halktan bir kişiydi. Aziz Nesin çoktan çekip gitmişti. Siz de arşa adım atınca, öksüz ve yetim kaldı Abdülcanbaz.

Bir turist rehberi, bir Yeşilçam simsarı, anasının gözü, hatta üçkâğıtçı bir tip olan Abdülcanbaz giderek arınıp sağlam bir kişilik edinmişti. “Sanırım Abdülcanbaz’a duyulan ilgi yerliliğinden, geleneksel köklerinden renk almasından (Karagöz-Hacivat, ortaoyunu gibi) ileri geliyor...” deyip, onun, “bir çizgi, bir üslup araştırması yanında, diğer çizgi romanlara benzememesi, kendine özgü anlatım, kendine özgü çizgi dünyası,” olduğunu vurguladınız.

Söyleyeceğinizi en kısa yoldan, çarpıcı bir şekilde söylediniz, çizgilerinizle. “Bağnazlığın, tutuculuğun, cehaletin, çıkarcılığın, bilinçsizliğin desteklediği kötülük ve ihanetle dolu” dünyamızda iyilikleri, güzellikleri, olması gerekenleri sezip, görüp zamanımızın ve yarının kuşaklarına yapıtlar, güzellikler bıraktınız. İnsanı insan yapan, mutlu kılan, öldükten sonra da anılmayı hak etmenin başlıca nedenleri bunlar olsa gerek.

“Halkın Sanatçısı” Turhan Ağabey, vasiyetiniz üzerine, Hacıbektaş ilçesinde Mahsuni Şerif'in mezarı ile Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal ve Yunus Emre'nin heykellerinin bulunduğu Çilehane bölgesinde defnedileceksiniz. Yapıtlarınız belki de yanı başınızda yapılacak bir ‘İnsanlık Müzesi’nin bir bölümünde sergilenecek.

Yarın, 14 Mart'ta, Hacıbektaş Belediyesi'nin önündeki Cumhuriyet Meydanı'nda Hacıbektaş halkı ve sevenlerinin huzurunda yapılacak bir törenle ‘Toprak Ana’ya teslim edileceksiniz. Işığınız bol olsun 88’lik delikanlı Turhan Ağabey!..

Wednesday, March 10, 2010

YEDIKLERIMIZI TANIYALIM

-->
ACI MARUL Potasyum Fosfor
 (Lactuca virosa) 1.        Yaşamsal önem taşıyan maddeler içerir.
2.        Yağ metabolizması nı düzenler.
3.        Felç riskine karşı korur.
4.        Yapraklarından ve kökünden yapılan çay: karaciğer, dalak ve böbreklerin faaliyetlerini düzenler.
AHUDUDU C vitamini Potasyum Kalsiyum Demir Folikasit
 (Rubus Idaeus) 1.        Virüs ve bakterilere karşı korur
2.        Tümör oluşumunu engeller
3.        Kanı temizler,
4.        Vücutta biriken zehirli maddelerin atılmasını sağlar.
5.        Terletir ve İdrar söktürür.
6.        Kabızlığı giderir.
7.        Vücuda dinçlik verir.
AVOKADO Doymamış yağ asidi B6 vitamini E vitamini Potasyum Glutathion
 (Persea americana) 1.        Kalp ve Kan dolaşımı için birebir.
2.        Kansere karşı koruyucu
3.        Glutathion süper bir hücre koruyucusudur, (en iyi antioksidanttır)
4.        Hücrelerin yaşlanmasını geciktirir.
5.        Protein bakımından zengindir.
BEYAZ KIRMIZI LAHANA C vitamini B vitamini Kalsiyum
  1.        Bağışıklık sistemini güçlendirir
2.        Stres semptomlarıyla savaşır.
BEZELYE Protein Magnezyum
  1.        Kolesterol düzeyini düşürüyor
2.        Bağırsak kanser riskini azaltıyor.
BROKOLİ Magnezyum A Vitamini C vitamini Potasyum
  1.        Kansere karşı korur
2.        Kasları güçlendirir.
CEVİZ FISTIK FINDIK B vitamini E vitamini Çinko Demir
  1.        Sakinleştirir
2.        Uyumayı sağlar
3.        Stresi azaltır.
ÇİLEK C vitamini Kalsiyum Potasyum
  1.        Bağışıklık sistemini güçlendirir
2.        Metabolizmayı harekete geçirir.
DANA ETİ Demir Protein Potasyum
  1.        Soğuk algınlığı
2.        Öksürük
3.        Gribe karşı iyileştirici
DENİZ BİTKİLERİ Omega3 yağ asidi Pantothenik asit
  1.        Kolesterol düzeyini düşürür
2.        Kalp krizi riskini azaltır.
DOMATES Likopen Folikasit Tyrosin
  1.        Likopen kansere karşı korur
2.        Folikasit hücre yapımını uyarır.
3.        Karaciğer hastalıklarına iyi gelir.
ELMA Pektin Bioflanovoid C vitamini
  1.        Kolesterol düzeyini düşürür
2.        Bağışıklık sistemini güçlendirir.
ENGİNAR Cynarin B vitamini C vitamini
  1.        Kan şekerine ve kalbi iyi gelir.
2.        Cynarin Karaciğer ve Safra kesesinde biriken nikotin, alkol ve yağın vücuttan atılımını sağlar.
ERİK Potasyum Demir B vitamini
  1.        Vücuttaki fazla suyun atılmasını sağlar enerji verir.
ESMER BUĞDAY Lysin Lezithin
  1.        Beyni ve sinirleri besler
2.        Öğrenmeyi güçlendirir.
FASULYE Demir Kalsiyum B vitamini C vitamini Protein
  1.        Kan ve hücre yapımına yardımcı oluyor.
FRENK ÜZÜMÜ C vitamini Niasin Kalsiyum
  1.        Sinir ve bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlıyor.
GREYFURT Folikasit C vitamini
  1.        Kan basıncını azaltır
2.        Kan yapımını artırır.
HAVUÇ A Vitamini Selenyum
  1.        Sperm üretimini sağlıyor
2.        Vücudu enfeksiyonlara karşı koruyor.
ISPANAK A Vitamini Folikasit Magnezyum E vitamini Manganez
  1.        Sinirleri güçlendiriyor.
2.        Özellikle hamilelikte tavsiye ediliyor.
KABA ÖĞÜTÜLMÜŞ BUĞDAY B vitamini Demir Magnezyum
  1.        Bacak kaslarındaki krampları yok ediyor.
2.        Uyku süresini azaltıyor.
KABA ÖĞÜTÜLMÜŞ ÇAVDAR Magnezyum Karbonhidrat B vitamini
  1.        Enerji sağlıyor
2.        Stresi azaltıyor.
KAVUN Magnezyum Potasyum Kalsiyum
  1.        Vücuttaki su düzeyini ayarlıyor
2.        İdrar oluşumunu artırıyor.
KEFİR Laktik Asit
  1.        laktik asit bakterileri Bağırsak enfeksiyonuna
2.        Kabızlığa ve gaza iyi geliyor.
KEREVİZ Potasyum Sodyum Kalsiyum Magnezyum
  1.        Kabızlık
2.        Mide ve Bağırsak sorunlarına karşı etkili.
KIRILMAMIŞ PİRİNÇ Protein Potasyum Kalsiyum Magnezyum
  1.        Mide yanması
2.        Gaza karşı etkili.
3.        Vücuttaki fazla suyu atıyor.
KIRMIZI ÜZÜM Phyto-östrojen Potasyum Kalsiyum
  1.        Yüksek tansiyona karşı iyi geliyor
2.        Trombozları önlüyor
KİVİ C vitamini Karotionid Flavonoid
  1.        Zayıflatıyor
2.        Bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
KUŞBURNU Likopen C vitamini E vitamini Demir
  1.        Soğuk algınlığı ve
2.        Gribe karşı önleyici etkiye sahip.
KÜMES HAYVANLARI Protein Potasyum Magnezyum B vitamini Çinko
  1.        Baş ağrısı sorununa karşı etkili
2.        Stresten arındırıyor.
LAHANA TURŞUSU Laktik asit B12 vitamini
  1.        Bakterileri ve Tümör oluşumunu önlüyor.
LİMON C vitamini Glucarate
  1.        Bağışıklık sistemini güçlendiriyor
2.        Mide kanserini önlüyor.
MANGO A Vitamini B vitamini Çinko
  1.        Cinsel enerjiyi yükseltiyor
MANTAR Sodyum Potasyum Kalsiyum Magnezyum
  1.        Kasları güçlendiriyor
2.        Saç ve tırnakları besliyor.
MERCİMEK Çinko Aminoasit
  1.        Yorgunluğu gideriyor strese karşı etkili
MISIR Çinko Magnezyum B vitamini
  1.        Stresle savaşıyor
2.        Bağırsak kanserini önlüyor.
MUZ Potasyum B6 vitamini Serotonin Magnezyum
  1.        Rahatlatıyor
2.        Uyumaya yardımcı oluyor.
MÜRVER Potasyum B1 vitamini C vitamini
  1.        Terleten ve öksürüğü azaltan etkiye sahip.
2.        Kabızlığa iyi geliyor.
NAR C vitamini Demir Potasyum Alkaloit Glikozit  
  1.        İçerdiği bazı maddeler sayesinde kolesterol ve şekeri de dengeler
2.        Kalp sağlığını korur, kalbi kuvvetlendirir,
3.        Kanser hücrelerinin de gelişmesini engeller,
4.        Yeşil çaya nazaran üç kat daha güçlü antioksidan etkiye sahiptir,
5.        Meyve kabuğu alkaloit, tanen ve glikozitler içerir.
6.        İshali keser, (şerit) bağırsak kurtlarını düşürür, Kanlı ishal de de kullanılır,
7.        İdrar söktürücü, Kan yapıcı, Enerji verici ve Tansiyon düşürücü özelliği
8.        Meyve kabuğu ekstresinin; güçlü virüs ve mikrop öldürme özelliği, cilt üzerindeki enfeksiyon ve yaraları iyileştirici özelliği vardır,
9.        Meyve kabuğu tanenlerinin antioksidan ve anti-tümör etkileri de bilinmektedir.
PAPAYA Karotinoid Enzimler C vitamini
  1.        Kalp hastalıklarını önlüyor
2.        Stresi azaltıyor
PATATES Mineraller C vitamini Protein Potasyum
  1.        Kansere karşı koruyucu
2.        Vücudu toksinlerden arındırıyor.
PEYNİR Protein Sodyum Potasyum Kalsiyum
  1.        Kemikleri güçlendiriyor
2.        Sinirleri koruyor.
PEYNİR SUYU Sodyum Potasyum Kalsiyum Laktik asit
  1.        Bakterileri Sindirim sistemi şikayetleri
2.        Mide yanmasına karşı iyi geliyor.
PIRASA Allisin Çinko Manganez Selenyum
  1.        Kan basıncını düşürüyor
2.        Kalbi ve damarları güçlendiriyor.
PORTAKAL B vitamini C vitamini Potasyum Kalsiyum Selenyum
  1.        Vücuttaki fazla suyun atılmasını sağlıyor.
RAVENT Magnezyum Manganez Kalsiyum B vitamini
  1.        Sağlıklı kemiklerin oluşumuna katkıda bulunuyor.
REZENE C vitamini Uçucu yağlar Demir Potasyum Kalsiyum
  1.        Öksürüğü önlüyor
2.        Vücuda oksijen alımını artırıyor.
RİNGA BALIĞI Omega3 yağ asidi Sodyum Potasyum
  1.        Damar sertliğini
2.        Yüksek tansiyonu önlüyor.
SARIMSAK Quercetin Ajoene Allisin
  1.        Kansere karşı bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
SHIITAKE MANTARI Lentinan D vitamini
 (Letinus edodes) 1.        Bağışıklık sistemini güçlendiriyor
2.        Kanser oluşumunu engelliyor.
3.        Kanı sulandırıcı,
4.        Kolesterol düşürücü,
5.        Tümör küçültücü,
6.        Cinsel gücü arttırıcı etkilere sahip.
7.        Lentinan maddesi Japonya'da anti kanserojen ilaç olarak tescil edilmiş.
SİYAH TURP C vitamini Kalsiyum Potasyum Demir
  1.        Bağışıklık sistemini
2.        Kan dolaşımını güçlendiriyor.
SOM BALIĞI Omega3 yağ asidi D vitamini
  1.        Kemikleri güçlendiriyor
2.        Meme kanseri riskini azaltıyor.
SOYA Omega6 yağ asidi E vitamini Protein E vitamini
  1.        Hücreleri koruyor
2.        Kanser riskini azaltıyor.
SÜT Kalsiyum D Vitamini A Vitamini B2 vitamini
  1.        Kemik oluşumunu teşvik ediyor
2.        Bağırsak kanserine karşı koruyor.
TOFU Protein Potasyum Kalsiyum Magnezyum
  1.        Metabolizmayı uyarıyor.
2.        Kemik yoğunluğu için önemli.
TON BALIĞI Omega3 yağ asidi D vitamini Potasyum
  1.        İyot Kolesterol düzeyini düşürüyor
2.        Sinir hücrelerini koruyor.
USKUMRU Omega3 yağ asidi D Vitamini B6 Vitamini B12 vitamini
  1.        İyot Kan basıncını düşürüyor
2.        Moral yükselten etkiye sahip
YEŞİL-KIRMIZI BİBER Capsaicin A Vitamini C vitamini Çinko
  1.        Baş ağrısı
2.        Migrene karşı koruyucu etkiye sahip
YOĞURT Kalsiyum Riboflavin B12 vitamini
  1.        Bağırsak kanserine karşı bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
 

A Flowchart for Choosing Your Religion

A Flowchart for Choosing Your Religion

Looking for a JOB - How to Be the Next Hire

Making You the Most Viable Next Hire
Being flexible, creative and adaptable in today’s economy is the cornerstone to survival. The job search is no different and, with unemployment rising, requires just as much vigilance. One way you can keep your options open and make yourself even more marketable is by considering Consulting in addition to your quest for full-time employment. Often perceived as an “either-or” scenario, Consulting offers you just as many benefits as it does your “would be” employer:

Track record of Fixing Problems?
Career wise, people typically fall into one of two categories: those who thrive on problem solving and the prospect of a new challenge –or- someone who is exceptionally good at steering the ship once it is on course. If the thought of fixing something that is broken appeals to you (versus has you thinking about reaching for the Tylenol), then Consulting might be an avenue to explore.

A More Flexible Interview
Quite often, what a company needs is someone to tackle a specific problem, not a new full-time employee. Identifying this in the interview and being able to present yourself as the solution to their problem (at a lower cost), can ultimately create a job tailor made for you and your skill set. No one can compete against that.

Dating Before Marriage
A consulting engagement can give you the opportunity to see if this company is a nice place to visit or a great place to live. The only thing worse than a prolonged job search, is ending up in a position that results in you being unemployed again in 6-12 months. Consulting lets you do more due diligence than you could ever accomplish in an interview.

“Consulting” on Your Resume
To many recruiters, seeing “consulting” as your current role without any clients/engagements is just a way to dress up being out of work. But, with a list of key accomplishments at those engagements, you show that you are in demand, have more control over your search and are broadening your experience. The latter is extremely important if you are looking to transition industries.

Change Agent
For companies looking to make some sort of change internally (and you should like this if you have a track record of fixing problems), consulting is a more preferred approach versus hiring a permanent employee. It is much easier to come in as a consultant, effect the course correction and then hand it off to the internal leadership.

Money
Besides the obvious benefit of having income during your search, it also gives you breathing room to be more objective in selecting your next job.

It’s Easier to Find a Job When You Already Have One
So much of what makes this true is that fact that when you are employed, you tend to be a bit more objective because you have a “bird in hand.” Consulting (in addition to easing that financial strain, which helps here) can provide the self-assurance that comes along with being employed, which can get whittled away while unemployed.

Presenting yourself as a viable consultant or full time employee isn’t mutually exclusive. Rather, they are simply two sides to the same coin. For the companies where you interview, this will only make you more viable and versatile in your eyes. For you, there is nothing to lose. The worst thing that happens here is you generate some income to inevitable financial strain of your job search. On the other hand, you might just find through this process that you discover your next career move.

Bağdat Caddesi

Gel de parmaklara hakim ol, yapma bir Caddebostan, Bağdat Caddesi nostaljisi şimdi!...diğer bir deyişle 'Karşı taraf' . Cok uzun seneler yazları gittiğim, son yıllarda ise her Türkiye'ye gittiğimde kaldığım Istanbul'un bir başka eşşiz köşesi.
1960'lı 70'li yıllarda köşkleriyle, bahçelerinden salkım salkım sarkan ortancalarıyla, billur gibi denizliyle, 'sayfiye' yeri olmasıyla meşhur Erenköy, Suadiye, Caddebostan.

Dükkanların az, ağaçların çok olduğu, bunca yıl geçmesine rağmen hala güzelliğini koruyan Bağdat Caddesi. On, onbir yaşımdan itibaren yazlarım geçti oralarda. Sokaklarda oynanırdı o zamanlar, öyle pek araba filan geçmezdi. Doyasıya bisiklete binilir, el birakarak gitmek büyük marifet sayılır Erenköy, Saskınbakkal, Göztepe bisikletle rahat rahat gidilir dönülürdü. Deniz için bazı sokakların denize vardıkları noktalarda bulunan kayıkhanelerden saatlik ücretle kayık kiralanır, kadın erkek kürek çekmeyi bilir, kayıktan denize girilirdi. Bazı gençler dalıp iskele ayaklarından midye toplar bazıları ise sığ kumda zıpkınla vatos avlarlardı. Sokaklardan dondurmacılar geçerdi o zamanlar. Simdiki gibi binbir çeşit ne gezer 'Dondurma, Kaymaaak' diye bağıran dondurmacının küçücük arabasında sadece kaymaklı ve limonlu dondurma olur, bazen ise çeşit olsun diye vişneli bulunurdu.

Caddebostan Plajı'nın yanı sıra bir de üyelikle girilebilen klüpler vardı. Marmara Yelken Klubü başta olmak üzere, Balıkadamlar, Caddebostan Yat Klübü ve İstanbul Yelken. Eğer bunlardan birine üyeyseniz veya üye bir arkadaşınız varsa bazı sporları yapma veya izleme olanağınız olur, voleybol, ping pong oynar, kıyıdan yelkenlilerin yarışlarını izlerdiniz. Denizin ortasında ise köfteciler vardı. Bunlardan aklımda kalanı ise mayomuzun kenarına sıkıştırdığımız parayla yüzdüğümüz, veya kayıkla yanaştığımız 'Fıştak'tı. Dönerken yüzülüyorsa demirlemiş kayıklara tutuna tutuna, dinlene dinlene yüzülürdü.

Akşamüstüne doğru herkesi bir 'piyasa' heyecanı alırdı. Saçlar yıkanır, bildiğımız ütüyle ütülenerek düzeltilir, ve (Bağdat) Cadde'ye binbir tur atmaya çıkılırdı. Bir aşağı, bir yukarı. Parkur ise genellikle Santral Durağı'ndan Saşkınbakkala kadardı. O zaman 'cafe' adeti bir elin parmaklarını geçmez, 'Borsa'da yer bulabilmek için hızlı davranmak gerekir, 'Divan' ise gençlere çok pahalı geldiğinden ancak hafif 'yaşı geçmiş'lerin duraklama mekanı olurdu. Hali varaba sahiakti oldukça yerinde olan birkaç genç ise bir aşağı bir yukarı arabayla giderek Mustang veya Corvette'leriyle gelene geçene hava atarlardı.

Geceleri ise açık hava sinemalarının keyfine doyulmazdı. Caddebostan'daki Ozan Sineması'nda genellikle Türk filmleri oynar, çıkınca biraz aşağıda, Caddebostan Maksim Gazino'sunun (MIGROS)yakınındaki büfe'de 'zümküfül' yenirdi (Bir çeşit sosisli sandoviç ) Yabancı filmlerin mekanı ise Budak Sineması'ydı (Şimdiki CKM). Yastıgını kapıp tahta iskemlelere yerleştirdikten sonra, çekirdeğini çıtlatarak izlenirdi filmler. Bazen bu sinemalarda Cem Karaca gibi o zamanın ünlü sesleri konserler verir, bazıları ağaç tepelerinden konser izlerdi.

Sonra sonra o köşkler birer birer yıkılmaya, yerlerin uzun uzun binalar dikilmeye, Cadde'deki evlerin yerlerini dükkanlar almaya, arabalar çoğalmaya, faytonlar yok olmaya, tekerlekli dondurmacıların yerini Algida'cılar almaya başladı. Ama ne mutlu ki tüm büyümeler, kalabalıklaşmalar rağmen 'Cadde'yi bozmayı başaramadı! O hala 'Cadde', İstanbul'un ,Türkiye'nin en güzide caddesi hala boydan boya yürümekten zevk aldığım, bir yerde oturup geleni geçeni izlemenin keyfini her yıl bir iki hafta yaşayabildiğim bir yer.

Galata' ya dogru...

Galata' ya dogru...

The best way to improve health care requires physicians and other stakeholders

My honest approach for how to improve the care is to support a methodology such as being self-serving. I would like to start a program to introduce a software-based point-of-care tool for obtaining patient feedback. This real time information can be used with clients to positively impact the patient experience, nurse engagement, physician (soft skills) competence and overall quality. In my perspective the criteria for fulfilling the demand for finding the best way to improve healthcare is that it need be simple to implement, impactful and cost effective. The most impact to healthcare improvement will come from process improvement and healthcare provider recruitment AND retention. The by-products will be reduced cost of care and improved patient satisfaction. This applies to hospitals and private practices. Based on current studies and the economy, supplying adequate healthcare to the community is already tough and is going to get more challenging. Recruiting sufficient healthcare coverage will boost revenue and provide some improvement to patient satisfaction (wait time and access). However, failure to retain the medical staff will significantly hurt the outcome. With high demand and low supply, it will be well worth the time and money to present "we have the greenest pastures here". The method mentioned above may be called such as point-of-care through successful implementations that may turn in to popular key parts of process improvement. You need to have some feedback from the patients and the physicians in order to measure the processes that should be or are currently being improved. In order to achieve this you have to create the acronym HOSPITAL to help those in Healthcare recall the numbers of different types of inefficiencies in any medical facility. Those who have been exposed to Six Sigma and Lean have an appreciation for improvement opportunities and generally view things through differently trained eyes that can see within all those facilities. Publishing the results of the similar programs online may offer a transparent access to the consumers to monitor these inefficiencies. Welcoming any feedback relative to this and encourage your staff to consider this method or similar training methods for their teams will be highly critical for the outcome. We have to understand that it is impossible to solve a problem that we are unaware of. By providing even the most basic tools at the lowest level possible, these problems have a way of surfacing. While everyone recognizes that healthcare systems and organizations need to improve, I think not enough time is spent on firstly identifying the key stakeholders, and secondly properly ENGAGING them. I strongly believe that not enough time is spent trying to engage physicians in this process. In my experience too many of these "improvement strategies" are top-down decisions by non-clinical managers who failed to conduct any research into what physicians might want or what stumbling blocks there are/were to get them to adopt the new technologies. EMR/EHR/CPOE are prime examples - all of these require a breakdown in the normal activity flow of providers, as it requires them to either find and log on to a terminal or carry a bulky instrument. Almost all clients and colleagues I have worked with resent and resist those methods. And look how few MDs are part of Healthcare consulting firm teams. IMHO, I believe more energy should be spent engaging rather than alienating MDs as a first step, then doing the same for patients in order to get buy in from the two key stakeholders as I see it. I've always found that engaging these stakeholders on projects from the beginning results in more buy-in and most importantly, better recommendations/outcomes (a better product).

ULTIMATE RESULTS

ULTIMATE RESULTS

Ilhan Arsel

Ilhan Arsel

BJK FOREVER

BJK FOREVER
Karga kartalların sırtına oturur ve boynunu ısırır. Kartal cevap vermez, kargayla savaşmaz; kargaya zaman veya enerji harcamaz, bunun yerine sadece kanatlarını açar ve göklerde yükselmeye başlar. Uçuş ne kadar yüksek olursa, karganın nefes alması o kadar zor olur ve sonunda karga oksijen eksikliği nedeniyle düşer. Kartaldan öğrenin ve kargalarla savaşmayın, sadece yükselmeye devam edin. Yolculuk için gelebilirler ama yakında düşecekler. Dikkat dağıtıcı şeylere yenik düşmenize izin vermeyin....yukarıdaki şeylere odaklanmaya devam edin ve yükselmeye devam edin!! Kartal ve Karga dersi