Total Pageviews

Monday, October 10, 2011

Avrupa Osmanlı gibi olmalı


Dünyaca ünlü filozof Slavoj Zizek, Radikal'den Kaya Genç'e anlattı "Bence Osmanlı 19. yüzyılda ve öncesinde yerel özerkliklere izin vererek doğru şeyi yaptı; ben bugünün perspektifinden bakıldığında Osmanlı İmparatorluğu'na sempati besliyorum"


Slavoj ZizekSlovenya’daki evinde 11 yaşındaki oğluyla birlikte oturmuş, gelecek planlarını anlatıyor. Buradaki hayatını ‘çileci’ bir hayat olarak tanımlamaktan hoşlansa da, on yılı aşkın bir süredir Avrupa’nın en heyecan verici filozofu olarak sahip olduğu ünün getirdiği popülerliğin tadını çıkarmayı sürdürüyor. Şu sıralar dikkatini yeni dönemde vereceği derslerden, 14 Ekim’de New York’ta Fransız filozof Alain Badiou ve sol düşüncenin başka önemli isimleriyle birlikte katılacağı “Komünizm: Yeni Bir Başlangıç mı?” konferansından ve nisan ayında yayımlanacak “Büyük Hegel Kitabı”ndan çok dünyanın yaklaşmakta olduğu yeni “kritik durum”a yöneltmiş durumda.


israil’le Türkiye arasındaki son krizden haberdar mısınız?
Gazze ve gemiler meselesinde Türkiye’nin konumuna büyük bir sempatiyle yaklaşıyorum ancak İsrail’i şeytanlaştırma taraftarı olmadığımı da söylemeliyim. Çok daha masum görünüşlü olaylara odaklanmak taraftarıyım. Gazze’de Hamas var, İsraillilere atılan füzeler var, diyelim ki bunları kabul ettik, fakat Batı Şeria’da yıllar boyunca hiç terörist saldırı olmadı ve bakalım İsrailliler burada ne yapıyor? Kendi gazetelerinde okudum, Batı Şeria’da ne zaman zeytin hasadı olsa buradaki yerleşimciler Filistinlilerin tarlalarını yakıyor, sularına zehir katıyor, camileri ateşe veriyorlar. Yaşananlar o kadar açık ki kabul etmemek ikiyüzlülük olur. Bu korkunç bir sömürgeleştirmedir.

İsrail’deki siyaseti eleştirdiğiniz için Yahudi karşıtlığıyla suçlandınız. 
Günümüzde tuhaf bir figür ortaya çıkmakta, bunun en iyi örneği Norveç’teki Anders Behring Breivik adlı o delidir. Breivik bir yandan Siyonist’ti, kesinlikle İsrail devletini savunuyordu. Ama bir yandan da Yahudi karşıtıydı. Breivik vakası, Yahudi karşıtı bir Siyonistin paradoksudur. Müslümanlara karşı güçlü bir İsrail devletini savunmak... Bu Amerikalı neo-muhafazakârların yaptığı şey değil mi? Fox News’ten kovulan Glenn Beck de Siyonist ve Yahudi karşıtıydı. Buradaki gerçek, İsrail devletinin siyasetini meşru göstermek için geleneksel olarak Yahudi karşıtı olanlarla işbirliğine gittiğidir. Buradaki fikir şu: Evet, sizi anlıyoruz! Siz Yahudilerin tehlikeli olduğunu, devletlerin homojen olmaları gerektiğini düşünüyorsunuz! İzin verin biz de böyle düşünelim ve aynı düşünceyi buradaki Filistinliler üzerinde uygulayalım! Bu bence Yahudiler için ruhani bir trajedidir, Yahudiler bu çılgın ulus devlet oyunlarını oynamadıkları takdirde büyük bir ulustur. Yahudi karşıtlarıyla yaptıkları bu tarihi uzlaşma, büyük bir trajedidir. İnsanlar bana “İslamcılar Avrupa için tehlikedir” dediklerinde işte bu yüzden öfkeleniyorum. Eğer Avrupa mirasında olumlu şeyler varsa, bugün bunların en büyük düşmanı İslamcılar değil, Avrupa’yı savunduğunu söyleyenlerdir.

Christopher Hitchens geçenlerde solun ikiye bölündüğünü, bir bölümünün anti-emperyalist diğerinin anti-totaliter olduğunu yazdı. Siz de kitabınıza 1989’un 20. yılıyla başlamışsınız, solu bu şekilde tanımlamayı doğru buluyor musunuz? 
Hayır kesinlikle. Fransa’da Bernard-Henri Levy’nin öne sürdüğü bir ayrım bu. Anti-emperyalizmin bugün totaliterlik, Yahudi karşıtlığı ve benzeri şeylerin maskelenmiş hali olduğunu söylüyorlar. Hatta Bernard-Henri Levy günümüzde anti-kapitalizmin Yahudi karşıtlığının maske takmış hali olduğunu söylüyor. Yani kapitalizmi eleştiriyorsanız eğer, Yahudi karşıtısınız. Hayır, aman Tanrım, bu fikirle nasıl uzlaşabilirim, ekonomik emperyalizm ve neo-kolonyalizm hâlâ hayatta ve işliyor, değişen tek şey bugün daha çoklu merkezli bir dünyaya girmemiz... Ayrıca yalnızca Amerikan ve Batı Avrupalı değil, aynı zamanda öteki ülkelerin neo-kolonyalizmini ve emperyalizmini de sorgulamalıyız. Örneğin Çin’in Burma’da, Zimbabve’de, Hindistan’ın Kaşmir’de yaptıkları. Bunların emperyalist birer neo-kolonyalizm girişimi olduğu çok açık. Sevgili dostum Udi Aloni, Yahudi ama anti-Siyonist bir sinemacı, geçenlerde Kaşmir’e gitti, burada isyancılarla konuştu. Hindistan’ın Kaşmir’deki işgaline karşı olan isyancıların silahlarını bıraktığını biliyor muydunuz? Artık silahlı değil, barışçı bir mücadele yapacaklar. Ama ne oluyor?Hindistan hâlâ onları yargılıyor, peşlerine düşüyor, onları terörist olarak görüyor.

Benzer bir tartışma Kürtlerle ilgili olarak burada da yapılıyor. 
Buradaki mesele, kültürel ve siyasi otonomiyi hangi ölçüde sağlayabileceğinizle ilgili. Bence Osmanlı 19. yüzyılda ve öncesinde yerel özerkliklere izin vererek doğru şeyi yaptı; ben bugünün perspektifinden bakıldığında 19. yüzyılın çokuluslu imparatorluklarından ikisine, Avusturya Macaristan ve Osmanlı imparatorluklarına sempati besliyorum. Çünkü demokratik ve çok kültürlü olmak anlamında başarılıydılar. Yıkılmaları için içsel bir gereklilik yoktu. Yıkıldılar çünkü daha büyük ülkeler harekete geçti. Rusya, Doğu Avrupa’daki çıkarları içinAvusturya İmparatorluğu’yla, Akdeniz için de Osmanlı’yla karşı karşıya geldi. Bu iki imparatorluğu otomatik bir biçimde yozlaşmış olarak görmememiz gerekir. İmparatorluklar ilk dünya savaşıyla çöktü ve Türkiye ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nun çökmesinin bedeli de İkinci Dünya Savaşı oldu. Avusturya Macaristan İmparatorluğu yıkılmasa İkinci Dünya Savaşı da olmazdı. Türkiye’de eleştirilecek şeyler var, ama hatırlıyorum da çocukken, eski Yugoslavya’da ilkokula giderken bize Sırpların Türk işgalcilere karşı direnen kahraman bir ulus olduğu öğretildi. Ben de konuyla ilgili okumaya başladım, Türk işgalinin okulda öğrendiğimiz gibi korkunç olmadığını öğrendim. Çok daha açık ve hoşgörülü bir yönetim vardı. Bugün çok kültürlü formüllere sahip bu tür ülkeler haline gelmeye doğru gidiyoruz. Paradoksal biçimde Avrupa’nın modelleri bunlar, belki de Avrupa’nın tamamı bugün bir Osmanlı veya Avusturya imparatorluğu şeklini almalı!

Bu görüşleriniz yüzünden Sırp milliyetçileri size kızmıyor mu? 
Sırbistan’da Kosova’yı desteklediğim için nefret ediyorlardı. Şimdi de Kosova’da yapılanları biraz eleştirmeye başladım; bağımsızlığı desteklemiştim ancak devletin yöntemi, Birleşmiş Milletler ve Avrupa işgali altında oluşu çılgınca ve bence sorunlar çözülmedi. Kosova’nın yeniden Arnavutluk’a katılması doğal olmaz mıydı? Tam olarak aynı ulusa sahip iki ülkeden bahsediyoruz. Peki neden iki ayrı devlet var? Bunların hepsi jeopolitik oyunlar ve hesaplar yüzünden. Yunanistan da Makedonya’yı tanımayarak, baskı altında tutarak kendi siyasi oyunlarını oynuyor. Makedonya fakir, iflas etmiş, kimsenin ilgisini çekmeyen bir ülke. Yunanlıların Makedonya’nın kendilerine yönelik bir tehdit olduğunu söylemeleri akıldışı. Makedonya’nın Eski Makedonya Yugoslav Cumhuriyeti olarak adlandırılması bekleniyor. Yunanlı arkadaşlarımı kızdırmak için onlara şöyle diyorum: O zaman neden Yunanistan’ı da Eski Türk Yunanistan Vilayeti olarak adlandır mıyoruz? Aynı durum. Çünkü kimseye karşı bir tehdit oluşturmuyorlar ama çevreleri kendilerine tehdit oluşturan ülkelerle dolu. Bulgaristan, Makedonya’yı kendi ülkesinin bir parçası olarak görüyor. Kosovalılar batı kısmını istiyor, Sırbistan Makedonya’daki Ortodoks kilisesini tanımıyor, bir biçimde Makedonya’yı kendileri kapsamak istiyor. Yunanistan da onlara Makedonya ismini kullanmayı yasaklıyor.

Ekimde Alain Badiou ile Amerika’da bir sosyalizm konferansı düzenleyeceksiniz. Savunduğunuz komünizm fikirlerinin Amerika’da nasıl karşılandığını merak ediyorum. 
Popüleriz ama akademi içinde popüleriz. Bizimki gerçek bir politik hareket değil, entelektüel bir hareket. İnsanları düşünmek için harekete geçirmek amacımız. Liberal demokratik devlet ve kapitalizme güvenmelerine son vermeyi istiyoruz; tek savaşmamız gereken şey kadınlar için biraz daha fazla hak elde etmektir mantığını yok etmek istiyoruz. Küresel sistemin halihazırdaki haline karşı eleştirel olmamız, onun sınırlarını görmemiz gerekiyor. Yapmaya çalıştığımız şey, belli bir anlamda komünizm kavramını yeniden meşrulaştırmaya çalışmak.

Şu anda hem demokrasi üzerine düşünen hem bunu pratiğe döken siyasetçiler var mı? 
Pratik siyasetten bahsedeceksek İngiltere ve Yunanistan’daki göstericilerin akıbetine bakalım. Mısır’da yaşananları gayet rahat anlıyoruz, Mübarek demokrasiye izin vermemişti diyoruz. Peki Yunanistan? Bir arkadaşım Yunanistan’daki göstericilerin partileşmeyeceklerini, bir baskı grubu olarak partiler dışı bir konumda kalacaklarını söyledi. Bu bana çok trajik geliyor, küresel bir vizyonları olmadığını gösteriyor. Protesto ettikleri toplumu nasıl yeniden düzenleyebileceklerini bilmiyorlar. Demokrasinin krizi derken kastettiğim şey tam da bu. Avrupa’da bir protesto ruhu var ancak bu enerji, seçimler yoluyla tutarlı bir siyasi programa dönüşemiyor.

Peki Mısır ve Arap Baharı
Genelde tarihsel olaylara karamsar bir perspektifle bakarım ama Mısır’da olanlar beni büyüledi. Yalnız arkadaşlarımın söylediklerine göre, Mısır’daki en olası çözüm, orduyla Müslüman Kardeşler arasındaki bir tür gizli anlaşma gibi görünüyor. İkisinin de ortak düşmanı Arap Baharı’nın gerçek aktörleri, tüm o sivil toplum örgütleri, sendikalar, feministler... Arkadaşlarım gizli bir sözleşmeden bahsettiler: Ordu, Müslüman Kardeşler’in ideolojik açıdan güçlenmesine izin verecek, karşılığında da maddi ayrıcalıklarını korumaya devam edecek. Bu çok üzücü bir sonuç olacaktır. Libya’da daha da büyük bir trajedi bizi bekliyor. Kaddafi’ye karşı en ufak bir sempati beslemiyorum. Ancak Kaddafi’ye yönelik tepkiler, Mısır’daki gösterilerdeki gerçek özgürleştirici potansiyele sahip değildi. Libya muhalifleri arasındaki en başta gelen askeri figür, eski bir El Kaide cihatçısı. Yani çok muğlak bir durum var ortada. Mısır’da göstericilerin ne istediği açıktı, siyasi bir programları vardı, Libya ise çok farklı ve muğlak. NATO’nun Libya’ya müdahalesi Batı’nın gelecekte bedelini ağır ödeyeceği bir hata olur.

Chavez’in Libya ve Suriye yönetimlerini desteklemesine ne diyorsunuz? 
Chavez’in tuhaflıklarından biri daha. Ahmedinecad’a verdiği destek gibi... İran’da Hüseyin Musavi’yi çok desteklediğim içinİran’daki iki çevirmenimin tutuklandığını öğrendim. Musavi’nin İran’daki yeşil devrimi, Mısır’da yaşananlarla kıyaslanabilir. Musavi hareketi Ahmedinecad ve devletin üst kademesindeki yozlaşmaya karşı çıkıyordu ama bunu basit bir Batı liberalizmiyle yapmıyordu. Özgün bir üçüncü yol, yeni birİran için umuttu. Batı taraftarı sıradan bir liberal veya İslamcı bir köktenci değildi. Chavez Venezuela’da başlarda başarılıydı, favelalarda yaşayan herkesi sisteme, siyasi süreçlere dahil etti. Şimdi gittikçe Latin Amerikan popülizmine kapılıyor, bu da Venezuela’nın petrole sahip olduğu için hayatta kalabilen ülkelerden biri olmak demek. Avrupalı solcular için uzaktaki bir devrimi desteklemek çok havalı ve moda ama ben bu uzak devrimleri idealize etmekten yana olmadım. Lula, Brezilya’da ekonomik açıdan daha az radikal olsa da daha ilginç bir model. Gelecekte devrimlerin Güney Amerika’da olacağını düşünmüyorum. Popülizm felaket getiren bir ideoloji.Arjantin’de olanları hatırlayalım; ben Peron’a çok eleştirel yaklaşıyorum, popülizm işlemeyen bir model. Yeni devrimler Latin Amerika’da olmayacak.

Bugünü anlamak için Marx’tan çok Hegel okumalıyız 
Günümüzde Hegel’i Marx’a göre daha önemli mi buluyorsunuz? Kesinlikle. Kitabımın tezi de bu zaten. Hegel bugünkü durumumuzu anlayabilmemiz için çok daha uygun. Potansiyel bir dönüşümü sağlayacak toplumsal kesimin klasik proleterya olduğu yönündeki kurama artık geri dönemeyiz. Teleoloji, tarihsel gereklilik ve benzeri konularıyla uğraşan kitabımın alt başlığı “Marx’tan Hegel’e geri dönmek” olabilirdi. Genç Marx’ın Hegel yorumunun hatalı olduğu görüşündeyim. Marx Hegel’i ancak daha sonra, Grundrisse’yi ve Kapital’i hazırlarken anlamaya başladı. Sermayenin hareketi ve metalardan bahsederken Hegel’in ne olduğunu anladı. Genç Marx’ın fikirleri ve mesela Alman İdeolojisi kitabı çok büyük bir hataydı; bunları artık bırakmamız gerekiyor.

O zaman biz de genç Zizek’in bir Marksist olduğunu, olgun Zizek’in ise bir Hegelci olduğunu mu düşünmeliyiz? 
Belki de! Ama genç Zizek Marksist derken, aslında liberal demek daha doğru olur; İdeolojinin Yüce Nesnesi gibi kitaplarımda hâlâ sevmediğim şey budur, Marx’a standart bir demokrasi anlayışıyla bakmışım ve demokrasiye yeterince eleştirel yaklaşmamışım. Onu totaliteryanizmin bir biçimi olarak gördüm. Ben elbette demokrasi taraftarıyım ama soru şu: Batı’daki parlamenter, çok partili demokrasi yegâne demokrasi formu mudur? Bu tür bir demokrasinin daha az verimli olduğunu görüyoruz. Örneğin alınan temel ekonomik kararlar bütünüyle demokratik denetimin dışında tutuluyor günümüzde.

Wednesday, October 05, 2011

RIP Steve Jobs 1955-2011

Remembering that I'll be dead soon is the most important tool I've ever encountered to help me make the big choices in life Because almost everything - all external expectations, all pride, all fear of embarrassment or failure - these things just fall away in the face of death, leaving only what is truly important - Steve Jobs
 
With his black turtleneck, wire-rimmed glasses and conspiratorial grin, Steve Jobs was arguably the best ambassador ever between androids and humans.
When Jobs died Wednesday at 56 after protracted combat with pancreatic cancer, the world lost a valuable shuttle diplomat between computers and tablets and gadgets and animated robots, and the people who so desperately long to relate to them.
"We are deeply saddened to announce that Steve Jobs passed away today," Apple, the company Jobs co-founded, said in a brief statement. "Steve's brilliance, passion and energy were the source of countless innovations that enrich and improve all of our lives. The world is immeasurably better because of Steve."
In memoriam, the Apple.com website last night featured a full-screen photo of Jobs — turtleneck, glasses and grin — and this epitaph: "Apple has lost a visionary and a creative genius, and the world has lost an amazing human being. Those of us who have been fortunate enough to know and work with Steve have lost a dear friend and an inspiring mentor. Steve leaves behind a company that only he could have built and his spirit will forever be the foundation of Apple."
The tech world lost a leader; the creative world lost a soulmate. He straddled both worlds like a colossus.
Through his work at pioneering companies like Atari, Pixar, NeXT and, of course, Apple, Jobs imagined ever-present, all-purpose, people-friendly gizmos that bridged the divide between poet and programmer, music lover and machinist, grandparent and gamer, technoid and virtually everyone else.
The genius of his innovative Macintosh operating system, with its mouse-controlled cursor and icons, was the simplicity and ease of its graphical user interface — the design on the screen that enables users to understand the various computer programs. In a metaphoric way, the iconic Jobs was his interface come to life, enabling Apple aficionados to understand the myriad and miraculous ways that iMacs and iPods and iPhones and iPads can enhance human existence.
He also understood on a profound level that no operating system lasts forever. "Remembering that I'll be dead soon is the most important tool I've ever encountered to help me make the big choices in life," he told the Stanford University graduating class of 2005. "Because almost everything — all external expectations, all pride, all fear of embarrassment or failure — these things just fall away in the face of death, leaving only what is truly important. Remembering that you are going to die is the best way I know to avoid the trap of thinking you have something to lose. You are already naked. There is no reason not to follow your heart."
He preached a techie version of liberation theology, espousing that, ironically, by using machines we might liberate ourselves from machines.
Not only an American dreamer, Jobs was an American doer. In this country obsessed with creating jobs, Jobs created. He asked not what we could do for machines, but what machines could do for us.
To some who knew him, apparently, Jobs was supercompetitive, overdemanding and, unlike the machines his company designed, not always easy to interact with. But for many, he was the bartender behind the Genius Bar.
He was like a scout sent back from the future, to assure everyone that whatever was coming was coming in peace and meant no harm and that we were in good hands.
And he was a wunderkind — eternally youthful, even in his dwindling emaciation. Boyish, brash, brilliant. Like the Beatles, Muhammad Ali, Jim Henson and, yes, his rival Bill Gates, Jobs was one of those eternal change agents that America hangs its hopes and hipness on.
Steve Jobs may have died Wednesday, but the vast, virtual world of interconnected computers that he helped create is alive with Steve Jobs videos and photos and memories and testimonials and appreciations — like this one.
He is not gone. He will not be forgotten. His soul is in the machine.
 

A Flowchart for Choosing Your Religion

A Flowchart for Choosing Your Religion

Looking for a JOB - How to Be the Next Hire

Making You the Most Viable Next Hire
Being flexible, creative and adaptable in today’s economy is the cornerstone to survival. The job search is no different and, with unemployment rising, requires just as much vigilance. One way you can keep your options open and make yourself even more marketable is by considering Consulting in addition to your quest for full-time employment. Often perceived as an “either-or” scenario, Consulting offers you just as many benefits as it does your “would be” employer:

Track record of Fixing Problems?
Career wise, people typically fall into one of two categories: those who thrive on problem solving and the prospect of a new challenge –or- someone who is exceptionally good at steering the ship once it is on course. If the thought of fixing something that is broken appeals to you (versus has you thinking about reaching for the Tylenol), then Consulting might be an avenue to explore.

A More Flexible Interview
Quite often, what a company needs is someone to tackle a specific problem, not a new full-time employee. Identifying this in the interview and being able to present yourself as the solution to their problem (at a lower cost), can ultimately create a job tailor made for you and your skill set. No one can compete against that.

Dating Before Marriage
A consulting engagement can give you the opportunity to see if this company is a nice place to visit or a great place to live. The only thing worse than a prolonged job search, is ending up in a position that results in you being unemployed again in 6-12 months. Consulting lets you do more due diligence than you could ever accomplish in an interview.

“Consulting” on Your Resume
To many recruiters, seeing “consulting” as your current role without any clients/engagements is just a way to dress up being out of work. But, with a list of key accomplishments at those engagements, you show that you are in demand, have more control over your search and are broadening your experience. The latter is extremely important if you are looking to transition industries.

Change Agent
For companies looking to make some sort of change internally (and you should like this if you have a track record of fixing problems), consulting is a more preferred approach versus hiring a permanent employee. It is much easier to come in as a consultant, effect the course correction and then hand it off to the internal leadership.

Money
Besides the obvious benefit of having income during your search, it also gives you breathing room to be more objective in selecting your next job.

It’s Easier to Find a Job When You Already Have One
So much of what makes this true is that fact that when you are employed, you tend to be a bit more objective because you have a “bird in hand.” Consulting (in addition to easing that financial strain, which helps here) can provide the self-assurance that comes along with being employed, which can get whittled away while unemployed.

Presenting yourself as a viable consultant or full time employee isn’t mutually exclusive. Rather, they are simply two sides to the same coin. For the companies where you interview, this will only make you more viable and versatile in your eyes. For you, there is nothing to lose. The worst thing that happens here is you generate some income to inevitable financial strain of your job search. On the other hand, you might just find through this process that you discover your next career move.

Bağdat Caddesi

Gel de parmaklara hakim ol, yapma bir Caddebostan, Bağdat Caddesi nostaljisi şimdi!...diğer bir deyişle 'Karşı taraf' . Cok uzun seneler yazları gittiğim, son yıllarda ise her Türkiye'ye gittiğimde kaldığım Istanbul'un bir başka eşşiz köşesi.
1960'lı 70'li yıllarda köşkleriyle, bahçelerinden salkım salkım sarkan ortancalarıyla, billur gibi denizliyle, 'sayfiye' yeri olmasıyla meşhur Erenköy, Suadiye, Caddebostan.

Dükkanların az, ağaçların çok olduğu, bunca yıl geçmesine rağmen hala güzelliğini koruyan Bağdat Caddesi. On, onbir yaşımdan itibaren yazlarım geçti oralarda. Sokaklarda oynanırdı o zamanlar, öyle pek araba filan geçmezdi. Doyasıya bisiklete binilir, el birakarak gitmek büyük marifet sayılır Erenköy, Saskınbakkal, Göztepe bisikletle rahat rahat gidilir dönülürdü. Deniz için bazı sokakların denize vardıkları noktalarda bulunan kayıkhanelerden saatlik ücretle kayık kiralanır, kadın erkek kürek çekmeyi bilir, kayıktan denize girilirdi. Bazı gençler dalıp iskele ayaklarından midye toplar bazıları ise sığ kumda zıpkınla vatos avlarlardı. Sokaklardan dondurmacılar geçerdi o zamanlar. Simdiki gibi binbir çeşit ne gezer 'Dondurma, Kaymaaak' diye bağıran dondurmacının küçücük arabasında sadece kaymaklı ve limonlu dondurma olur, bazen ise çeşit olsun diye vişneli bulunurdu.

Caddebostan Plajı'nın yanı sıra bir de üyelikle girilebilen klüpler vardı. Marmara Yelken Klubü başta olmak üzere, Balıkadamlar, Caddebostan Yat Klübü ve İstanbul Yelken. Eğer bunlardan birine üyeyseniz veya üye bir arkadaşınız varsa bazı sporları yapma veya izleme olanağınız olur, voleybol, ping pong oynar, kıyıdan yelkenlilerin yarışlarını izlerdiniz. Denizin ortasında ise köfteciler vardı. Bunlardan aklımda kalanı ise mayomuzun kenarına sıkıştırdığımız parayla yüzdüğümüz, veya kayıkla yanaştığımız 'Fıştak'tı. Dönerken yüzülüyorsa demirlemiş kayıklara tutuna tutuna, dinlene dinlene yüzülürdü.

Akşamüstüne doğru herkesi bir 'piyasa' heyecanı alırdı. Saçlar yıkanır, bildiğımız ütüyle ütülenerek düzeltilir, ve (Bağdat) Cadde'ye binbir tur atmaya çıkılırdı. Bir aşağı, bir yukarı. Parkur ise genellikle Santral Durağı'ndan Saşkınbakkala kadardı. O zaman 'cafe' adeti bir elin parmaklarını geçmez, 'Borsa'da yer bulabilmek için hızlı davranmak gerekir, 'Divan' ise gençlere çok pahalı geldiğinden ancak hafif 'yaşı geçmiş'lerin duraklama mekanı olurdu. Hali varaba sahiakti oldukça yerinde olan birkaç genç ise bir aşağı bir yukarı arabayla giderek Mustang veya Corvette'leriyle gelene geçene hava atarlardı.

Geceleri ise açık hava sinemalarının keyfine doyulmazdı. Caddebostan'daki Ozan Sineması'nda genellikle Türk filmleri oynar, çıkınca biraz aşağıda, Caddebostan Maksim Gazino'sunun (MIGROS)yakınındaki büfe'de 'zümküfül' yenirdi (Bir çeşit sosisli sandoviç ) Yabancı filmlerin mekanı ise Budak Sineması'ydı (Şimdiki CKM). Yastıgını kapıp tahta iskemlelere yerleştirdikten sonra, çekirdeğini çıtlatarak izlenirdi filmler. Bazen bu sinemalarda Cem Karaca gibi o zamanın ünlü sesleri konserler verir, bazıları ağaç tepelerinden konser izlerdi.

Sonra sonra o köşkler birer birer yıkılmaya, yerlerin uzun uzun binalar dikilmeye, Cadde'deki evlerin yerlerini dükkanlar almaya, arabalar çoğalmaya, faytonlar yok olmaya, tekerlekli dondurmacıların yerini Algida'cılar almaya başladı. Ama ne mutlu ki tüm büyümeler, kalabalıklaşmalar rağmen 'Cadde'yi bozmayı başaramadı! O hala 'Cadde', İstanbul'un ,Türkiye'nin en güzide caddesi hala boydan boya yürümekten zevk aldığım, bir yerde oturup geleni geçeni izlemenin keyfini her yıl bir iki hafta yaşayabildiğim bir yer.

Galata' ya dogru...

Galata' ya dogru...

The best way to improve health care requires physicians and other stakeholders

My honest approach for how to improve the care is to support a methodology such as being self-serving. I would like to start a program to introduce a software-based point-of-care tool for obtaining patient feedback. This real time information can be used with clients to positively impact the patient experience, nurse engagement, physician (soft skills) competence and overall quality. In my perspective the criteria for fulfilling the demand for finding the best way to improve healthcare is that it need be simple to implement, impactful and cost effective. The most impact to healthcare improvement will come from process improvement and healthcare provider recruitment AND retention. The by-products will be reduced cost of care and improved patient satisfaction. This applies to hospitals and private practices. Based on current studies and the economy, supplying adequate healthcare to the community is already tough and is going to get more challenging. Recruiting sufficient healthcare coverage will boost revenue and provide some improvement to patient satisfaction (wait time and access). However, failure to retain the medical staff will significantly hurt the outcome. With high demand and low supply, it will be well worth the time and money to present "we have the greenest pastures here". The method mentioned above may be called such as point-of-care through successful implementations that may turn in to popular key parts of process improvement. You need to have some feedback from the patients and the physicians in order to measure the processes that should be or are currently being improved. In order to achieve this you have to create the acronym HOSPITAL to help those in Healthcare recall the numbers of different types of inefficiencies in any medical facility. Those who have been exposed to Six Sigma and Lean have an appreciation for improvement opportunities and generally view things through differently trained eyes that can see within all those facilities. Publishing the results of the similar programs online may offer a transparent access to the consumers to monitor these inefficiencies. Welcoming any feedback relative to this and encourage your staff to consider this method or similar training methods for their teams will be highly critical for the outcome. We have to understand that it is impossible to solve a problem that we are unaware of. By providing even the most basic tools at the lowest level possible, these problems have a way of surfacing. While everyone recognizes that healthcare systems and organizations need to improve, I think not enough time is spent on firstly identifying the key stakeholders, and secondly properly ENGAGING them. I strongly believe that not enough time is spent trying to engage physicians in this process. In my experience too many of these "improvement strategies" are top-down decisions by non-clinical managers who failed to conduct any research into what physicians might want or what stumbling blocks there are/were to get them to adopt the new technologies. EMR/EHR/CPOE are prime examples - all of these require a breakdown in the normal activity flow of providers, as it requires them to either find and log on to a terminal or carry a bulky instrument. Almost all clients and colleagues I have worked with resent and resist those methods. And look how few MDs are part of Healthcare consulting firm teams. IMHO, I believe more energy should be spent engaging rather than alienating MDs as a first step, then doing the same for patients in order to get buy in from the two key stakeholders as I see it. I've always found that engaging these stakeholders on projects from the beginning results in more buy-in and most importantly, better recommendations/outcomes (a better product).

ULTIMATE RESULTS

ULTIMATE RESULTS

Ilhan Arsel

Ilhan Arsel

BJK FOREVER

BJK FOREVER
Karga kartalların sırtına oturur ve boynunu ısırır. Kartal cevap vermez, kargayla savaşmaz; kargaya zaman veya enerji harcamaz, bunun yerine sadece kanatlarını açar ve göklerde yükselmeye başlar. Uçuş ne kadar yüksek olursa, karganın nefes alması o kadar zor olur ve sonunda karga oksijen eksikliği nedeniyle düşer. Kartaldan öğrenin ve kargalarla savaşmayın, sadece yükselmeye devam edin. Yolculuk için gelebilirler ama yakında düşecekler. Dikkat dağıtıcı şeylere yenik düşmenize izin vermeyin....yukarıdaki şeylere odaklanmaya devam edin ve yükselmeye devam edin!! Kartal ve Karga dersi