Total Pageviews
Saturday, March 31, 2012
Guernica
Pablo Picasso'nun en tanınmış eseri Alman ordularının Guernica kasabasını bombalamasını anlatan Guernica adlı eseridir. Resim 1937'de yapılmıştır. Bu resim şu anda Madrid'de Reina Sofía Müzesinde bulunmaktadır. Picasso, bir sergisi sırasında kendisine, "Bu resmi siz mi yaptınız" diye soran bir Alman generaline, "Hayır, siz yaptınız" cevabını vermiştir...
Friday, March 23, 2012
President Obama’s Hall of Blame
President Obama has passed the buck to others – mainly George W. Bush – for no less than 13 problems that characterize his presidency, suggesting time and again that his own policies are not to blame for his difficulties and he is simply doing the best that can be done with the cards he was dealt.
Even so, Obama is aggressively staking a claim for successes for which Bush shares significant or nearly all responsibility, including increased drilling for oil and natural gas, the end of the Iraq War, and the killing of Osama Bin Laden.What follows is a roster of Obama’s efforts to assign blame for 13 problems that prevail or have faced him during his presidency. In several cases, the quotes here are just one or two of many that show Obama passing the buck on a particular issue.
Oil Prices
“The key thing that is driving higher gas prices is actually the world’s oil markets and uncertainty about what’s going on in Iran and the Middle East, and that’s adding a $20 or $30 premium to oil prices.”
- March 23, 2012
Solyndra
“Obviously, we wish Solyndra hadn’t gone bankrupt. Part of the reason they did was because the Chinese were subsidizing their solar industry and flooding the market in ways that Solyndra couldn’t compete. But understand, this was not our program per se. Congress–Democrats and Republicans–put together a loan guarantee program.”
- March 22, 2012
Afghanistan
“When I came into office there has been drift in the Afghanistan strategy, in part because we had spent a lot of time focusing on Iraq instead. Over the last three years we have refocused attention on getting Afghanistan right. Would my preference had been that we started some of that earlier? Absolutely. But that’s not the cards that were dealt. We’re now in a position where, given our starting point, we’re making progress.”
- March 14, 2012
Iran
“When I took office, the efforts to apply pressure on Iran were in tatters. Iran had gone from zero centrifuges spinning to thousands, without facing broad pushback from the world. In the region, Iran was ascendant.”
- March 4, 2012
The Economy
“We’ve made sure to do everything we can to dig ourselves out of this incredible hole that I inherited.”
- February 23, 2012
The Deficit:
“We thought that it was entirely appropriate for our governments and our agencies to try to root out waste, large and small, in a systematic way. Obviously, this is even more important given the deficits that we’ve inherited and that have grown as a consequence of this recession.”
- November 9, 2011
“When I first walked through the door, the deficit stood at $1.3 trillion, with projected deficits of $8 trillion over the next decade. If we had taken office during ordinary times, we would have started bringing down these deficits immediately.”
- February 1, 2010
The Debt:
“Look, we do have a serious problem in terms of debt and deficit, and much of it I inherited when I showed up.”
- August 8, 2011
“I inherited a big debt.”
- March 29, 2011
Unemployment:
“We inherited the worst recession since the Great Depression, a banking system on the verge of meltdown. We had lost 4 million jobs by the time I was sworn in and would then lose another 4 million in the few months right after I was sworn in before our economic policies had a chance to take root.”
- May 10, 2011
The BP Gulf Oil Spill
“In this instance, the oil industry’s cozy and sometimes corrupt relationship with government regulators meant little or no regulation at all. When Secretary Salazar took office, he found a Minerals and Management Service that had been plagued by corruption for years –- this was the agency charged with not only providing permits, but also enforcing laws governing oil drilling.”
- May 27, 2010
Decline of the nuclear stockpile
“Among the many challenges our administration inherited was the slow but steady decline in support for our nuclear stockpile and infrastructure, and for our highly trained nuclear work force.” (This one was offered up on Obama’s behalf by Vice President Biden).
- January 29, 2010
The Election of Sen. Scott Brown (R-Mass.)
“The same thing that swept Scott Brown into office swept me into office. People are angry, and they’re frustrated. Not just because of what’s happened in the last year or two years, but what’s happened over the last eight years.”
- January 20, 2010
Anti-Americanism
“I took office at a time when many around the world had come to view America with skepticism and distrust. Part of this was due to misperceptions and misinformation about my country. Part of this was due to opposition to specific policies, and a belief that on certain critical issues, America has acted unilaterally, without regard for the interests of others. And this has fed an almost reflexive anti-Americanism, which too often has served as an excuse for collective inaction.”
- September 23, 2009
The Financial Crisis
“We inherited a financial crisis unlike any that we’ve seen in our time. This crisis crippled private capital markets and forced us to take steps in our financial system — and with our auto companies — that we would not have otherwise even considered.”
- June 1, 2009
by Keith Koffler on March 23, 2012, 9:18 am
Sunday, March 18, 2012
Çanakkale Savaşı- 18 MART 1915 ZAFERİMİZİ VE TÜM AZİZ ŞEHİTLERİMİZİ SAYGI İLE ANIYORUZ!
Çanakkale Savaşı bir Türk Destanı’dır..
Çocukluğumuz o dönemki kahramanlıkları dinleyerek geçmiştir..
Mermisi biten asker, ardından geleni kollamak için gögsünü siper edermiş, karşıdan gelen mermiye, süngüye..
Kurşunlar havada çarpışacak sıklıkta yağarken mevzilere; askerlerimiz; Vatan, Bağımsızlık ve Şerefleri aşkına kalkıp çarpışmışlar o kurşunlarla.. Siperler şarapnel parçalarıyla dolarken; parmağının, kolunun, bacağının koptuğundan habersiz askerler, bizlere bırakacakları Cumhuriyet hayaliyle gülümseyerek son nefeslerini vermişler..
Bizde hayatımızda bi siper görelim dedik..
Önde Başbakan, arkada biz gittik güneydoğuda bir tepeye..
Attık elimizi alnımıza, öylesine bir bakış attık ‘vatanımıza’
Çömelerek ! ..
Birisi “çömelinir mi, ayıp” diyor..
Öteki “çömelinir tabi, tehlikeli arkadaş” diyor..
Aklıma yukarıda yazdığım kahramanlıklar geliyor,
Kovalıyorum utanarak..
“Az sonra uyanırım boşver” diyorum..
Yıllardır uyuyup, uyutulduğumuzu unutarak..
O dönemlerde özgürlüğü elinden alınıp sömürülen, hor görülen bir millet; Ulusal Bağımsızlığını kazanmak ve bugün ki Türkiye Cumhuriyeti’ni biz torunlarına armağan etmek adına, aslan gibi yüreklerini, dağ gibi bedenlerini toprağa düşürmüşler..
Çömelmeden !!
Bugün tam bağımsız olduğumuzu iddia ettiğimiz bir dönemde, Bu toprakların her karışının sahibi olduğumuz bir ülkede, Kendi vatanımızda, kendi topraklarımızda, sıcak bir temasın olmadığı, onlarca helikopter, yüzlerce askerin bölgede cirit attığı bir anda, kendi sınırlarımızda “Çömelerek” ufka bakıyorsak,
Bu egemenliği tekrar sorgulamamız gerekir..
Gerçi evet o göğsünü siper eden babayiğitler o dönemde şehit olmuş..
Binlerce kahraman çıkarmış bu ülke Sakarya’da Çanakkale’de,
Bu kadar kahramanın yanı sıra savaştan kaçan, kaçmaya çalışanlarda olmuş elbet..
Kaçanlar mı , Kalanlar mı !
Ya da kan mı çekti aceba !
Biz hangilerinin torunlarıyız ?
Çocukluğumuz o dönemki kahramanlıkları dinleyerek geçmiştir..
Mermisi biten asker, ardından geleni kollamak için gögsünü siper edermiş, karşıdan gelen mermiye, süngüye..
Kurşunlar havada çarpışacak sıklıkta yağarken mevzilere; askerlerimiz; Vatan, Bağımsızlık ve Şerefleri aşkına kalkıp çarpışmışlar o kurşunlarla.. Siperler şarapnel parçalarıyla dolarken; parmağının, kolunun, bacağının koptuğundan habersiz askerler, bizlere bırakacakları Cumhuriyet hayaliyle gülümseyerek son nefeslerini vermişler..
Bizde hayatımızda bi siper görelim dedik..
Önde Başbakan, arkada biz gittik güneydoğuda bir tepeye..
Attık elimizi alnımıza, öylesine bir bakış attık ‘vatanımıza’
Çömelerek ! ..
Birisi “çömelinir mi, ayıp” diyor..
Öteki “çömelinir tabi, tehlikeli arkadaş” diyor..
Aklıma yukarıda yazdığım kahramanlıklar geliyor,
Kovalıyorum utanarak..
“Az sonra uyanırım boşver” diyorum..
Yıllardır uyuyup, uyutulduğumuzu unutarak..
O dönemlerde özgürlüğü elinden alınıp sömürülen, hor görülen bir millet; Ulusal Bağımsızlığını kazanmak ve bugün ki Türkiye Cumhuriyeti’ni biz torunlarına armağan etmek adına, aslan gibi yüreklerini, dağ gibi bedenlerini toprağa düşürmüşler..
Çömelmeden !!
Bugün tam bağımsız olduğumuzu iddia ettiğimiz bir dönemde, Bu toprakların her karışının sahibi olduğumuz bir ülkede, Kendi vatanımızda, kendi topraklarımızda, sıcak bir temasın olmadığı, onlarca helikopter, yüzlerce askerin bölgede cirit attığı bir anda, kendi sınırlarımızda “Çömelerek” ufka bakıyorsak,
Bu egemenliği tekrar sorgulamamız gerekir..
Gerçi evet o göğsünü siper eden babayiğitler o dönemde şehit olmuş..
Binlerce kahraman çıkarmış bu ülke Sakarya’da Çanakkale’de,
Bu kadar kahramanın yanı sıra savaştan kaçan, kaçmaya çalışanlarda olmuş elbet..
Kaçanlar mı , Kalanlar mı !
Ya da kan mı çekti aceba !
Biz hangilerinin torunlarıyız ?
Mehmet Tanriver
Uğur Mumcu
Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık,
babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı
kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini,
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
ecelsiz öldürüldük dövüldük, vurulduk, asıldık.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...
yoksullugun bükemedigi bileklerimize, çelik kelepçeler takıldı.
işkence hücrelerinde sabahladık kaç kez,
isteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık.
babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı
kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini,
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
ecelsiz öldürüldük dövüldük, vurulduk, asıldık.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...
yoksullugun bükemedigi bileklerimize, çelik kelepçeler takıldı.
işkence hücrelerinde sabahladık kaç kez,
isteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık.
mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık.
yazlık kışlık katlarimiz, arabalarımız olurdu.
yüreğimiz işçiyle birlikte attı, köylüyle birlikte attı.
yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. bizleri yok etmek istediler hep.
yazlık kışlık katlarimiz, arabalarımız olurdu.
yüreğimiz işçiyle birlikte attı, köylüyle birlikte attı.
yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. bizleri yok etmek istediler hep.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Subscribe to:
Posts (Atom)
A Flowchart for Choosing Your Religion
Looking for a JOB - How to Be the Next Hire
Making You the Most Viable Next Hire
Being flexible, creative and adaptable in today’s economy is the cornerstone to survival. The job search is no different and, with unemployment rising, requires just as much vigilance. One way you can keep your options open and make yourself even more marketable is by considering Consulting in addition to your quest for full-time employment. Often perceived as an “either-or” scenario, Consulting offers you just as many benefits as it does your “would be” employer:
Track record of Fixing Problems?
Career wise, people typically fall into one of two categories: those who thrive on problem solving and the prospect of a new challenge –or- someone who is exceptionally good at steering the ship once it is on course. If the thought of fixing something that is broken appeals to you (versus has you thinking about reaching for the Tylenol), then Consulting might be an avenue to explore.
A More Flexible Interview
Quite often, what a company needs is someone to tackle a specific problem, not a new full-time employee. Identifying this in the interview and being able to present yourself as the solution to their problem (at a lower cost), can ultimately create a job tailor made for you and your skill set. No one can compete against that.
Dating Before Marriage
A consulting engagement can give you the opportunity to see if this company is a nice place to visit or a great place to live. The only thing worse than a prolonged job search, is ending up in a position that results in you being unemployed again in 6-12 months. Consulting lets you do more due diligence than you could ever accomplish in an interview.
“Consulting” on Your Resume
To many recruiters, seeing “consulting” as your current role without any clients/engagements is just a way to dress up being out of work. But, with a list of key accomplishments at those engagements, you show that you are in demand, have more control over your search and are broadening your experience. The latter is extremely important if you are looking to transition industries.
Change Agent
For companies looking to make some sort of change internally (and you should like this if you have a track record of fixing problems), consulting is a more preferred approach versus hiring a permanent employee. It is much easier to come in as a consultant, effect the course correction and then hand it off to the internal leadership.
Money
Besides the obvious benefit of having income during your search, it also gives you breathing room to be more objective in selecting your next job.
It’s Easier to Find a Job When You Already Have One
So much of what makes this true is that fact that when you are employed, you tend to be a bit more objective because you have a “bird in hand.” Consulting (in addition to easing that financial strain, which helps here) can provide the self-assurance that comes along with being employed, which can get whittled away while unemployed.
Presenting yourself as a viable consultant or full time employee isn’t mutually exclusive. Rather, they are simply two sides to the same coin. For the companies where you interview, this will only make you more viable and versatile in your eyes. For you, there is nothing to lose. The worst thing that happens here is you generate some income to inevitable financial strain of your job search. On the other hand, you might just find through this process that you discover your next career move.
Being flexible, creative and adaptable in today’s economy is the cornerstone to survival. The job search is no different and, with unemployment rising, requires just as much vigilance. One way you can keep your options open and make yourself even more marketable is by considering Consulting in addition to your quest for full-time employment. Often perceived as an “either-or” scenario, Consulting offers you just as many benefits as it does your “would be” employer:
Track record of Fixing Problems?
Career wise, people typically fall into one of two categories: those who thrive on problem solving and the prospect of a new challenge –or- someone who is exceptionally good at steering the ship once it is on course. If the thought of fixing something that is broken appeals to you (versus has you thinking about reaching for the Tylenol), then Consulting might be an avenue to explore.
A More Flexible Interview
Quite often, what a company needs is someone to tackle a specific problem, not a new full-time employee. Identifying this in the interview and being able to present yourself as the solution to their problem (at a lower cost), can ultimately create a job tailor made for you and your skill set. No one can compete against that.
Dating Before Marriage
A consulting engagement can give you the opportunity to see if this company is a nice place to visit or a great place to live. The only thing worse than a prolonged job search, is ending up in a position that results in you being unemployed again in 6-12 months. Consulting lets you do more due diligence than you could ever accomplish in an interview.
“Consulting” on Your Resume
To many recruiters, seeing “consulting” as your current role without any clients/engagements is just a way to dress up being out of work. But, with a list of key accomplishments at those engagements, you show that you are in demand, have more control over your search and are broadening your experience. The latter is extremely important if you are looking to transition industries.
Change Agent
For companies looking to make some sort of change internally (and you should like this if you have a track record of fixing problems), consulting is a more preferred approach versus hiring a permanent employee. It is much easier to come in as a consultant, effect the course correction and then hand it off to the internal leadership.
Money
Besides the obvious benefit of having income during your search, it also gives you breathing room to be more objective in selecting your next job.
It’s Easier to Find a Job When You Already Have One
So much of what makes this true is that fact that when you are employed, you tend to be a bit more objective because you have a “bird in hand.” Consulting (in addition to easing that financial strain, which helps here) can provide the self-assurance that comes along with being employed, which can get whittled away while unemployed.
Presenting yourself as a viable consultant or full time employee isn’t mutually exclusive. Rather, they are simply two sides to the same coin. For the companies where you interview, this will only make you more viable and versatile in your eyes. For you, there is nothing to lose. The worst thing that happens here is you generate some income to inevitable financial strain of your job search. On the other hand, you might just find through this process that you discover your next career move.
Bağdat Caddesi
Gel de parmaklara hakim ol, yapma bir Caddebostan, Bağdat Caddesi nostaljisi şimdi!...diğer bir deyişle 'Karşı taraf' . Cok uzun seneler yazları gittiğim, son yıllarda ise her Türkiye'ye gittiğimde kaldığım Istanbul'un bir başka eşşiz köşesi.
1960'lı 70'li yıllarda köşkleriyle, bahçelerinden salkım salkım sarkan ortancalarıyla, billur gibi denizliyle, 'sayfiye' yeri olmasıyla meşhur Erenköy, Suadiye, Caddebostan.
Dükkanların az, ağaçların çok olduğu, bunca yıl geçmesine rağmen hala güzelliğini koruyan Bağdat Caddesi. On, onbir yaşımdan itibaren yazlarım geçti oralarda. Sokaklarda oynanırdı o zamanlar, öyle pek araba filan geçmezdi. Doyasıya bisiklete binilir, el birakarak gitmek büyük marifet sayılır Erenköy, Saskınbakkal, Göztepe bisikletle rahat rahat gidilir dönülürdü. Deniz için bazı sokakların denize vardıkları noktalarda bulunan kayıkhanelerden saatlik ücretle kayık kiralanır, kadın erkek kürek çekmeyi bilir, kayıktan denize girilirdi. Bazı gençler dalıp iskele ayaklarından midye toplar bazıları ise sığ kumda zıpkınla vatos avlarlardı. Sokaklardan dondurmacılar geçerdi o zamanlar. Simdiki gibi binbir çeşit ne gezer 'Dondurma, Kaymaaak' diye bağıran dondurmacının küçücük arabasında sadece kaymaklı ve limonlu dondurma olur, bazen ise çeşit olsun diye vişneli bulunurdu.
Caddebostan Plajı'nın yanı sıra bir de üyelikle girilebilen klüpler vardı. Marmara Yelken Klubü başta olmak üzere, Balıkadamlar, Caddebostan Yat Klübü ve İstanbul Yelken. Eğer bunlardan birine üyeyseniz veya üye bir arkadaşınız varsa bazı sporları yapma veya izleme olanağınız olur, voleybol, ping pong oynar, kıyıdan yelkenlilerin yarışlarını izlerdiniz. Denizin ortasında ise köfteciler vardı. Bunlardan aklımda kalanı ise mayomuzun kenarına sıkıştırdığımız parayla yüzdüğümüz, veya kayıkla yanaştığımız 'Fıştak'tı. Dönerken yüzülüyorsa demirlemiş kayıklara tutuna tutuna, dinlene dinlene yüzülürdü.
Akşamüstüne doğru herkesi bir 'piyasa' heyecanı alırdı. Saçlar yıkanır, bildiğımız ütüyle ütülenerek düzeltilir, ve (Bağdat) Cadde'ye binbir tur atmaya çıkılırdı. Bir aşağı, bir yukarı. Parkur ise genellikle Santral Durağı'ndan Saşkınbakkala kadardı. O zaman 'cafe' adeti bir elin parmaklarını geçmez, 'Borsa'da yer bulabilmek için hızlı davranmak gerekir, 'Divan' ise gençlere çok pahalı geldiğinden ancak hafif 'yaşı geçmiş'lerin duraklama mekanı olurdu. Hali varaba sahiakti oldukça yerinde olan birkaç genç ise bir aşağı bir yukarı arabayla giderek Mustang veya Corvette'leriyle gelene geçene hava atarlardı.
Geceleri ise açık hava sinemalarının keyfine doyulmazdı. Caddebostan'daki Ozan Sineması'nda genellikle Türk filmleri oynar, çıkınca biraz aşağıda, Caddebostan Maksim Gazino'sunun (MIGROS)yakınındaki büfe'de 'zümküfül' yenirdi (Bir çeşit sosisli sandoviç ) Yabancı filmlerin mekanı ise Budak Sineması'ydı (Şimdiki CKM). Yastıgını kapıp tahta iskemlelere yerleştirdikten sonra, çekirdeğini çıtlatarak izlenirdi filmler. Bazen bu sinemalarda Cem Karaca gibi o zamanın ünlü sesleri konserler verir, bazıları ağaç tepelerinden konser izlerdi.
Sonra sonra o köşkler birer birer yıkılmaya, yerlerin uzun uzun binalar dikilmeye, Cadde'deki evlerin yerlerini dükkanlar almaya, arabalar çoğalmaya, faytonlar yok olmaya, tekerlekli dondurmacıların yerini Algida'cılar almaya başladı. Ama ne mutlu ki tüm büyümeler, kalabalıklaşmalar rağmen 'Cadde'yi bozmayı başaramadı! O hala 'Cadde', İstanbul'un ,Türkiye'nin en güzide caddesi hala boydan boya yürümekten zevk aldığım, bir yerde oturup geleni geçeni izlemenin keyfini her yıl bir iki hafta yaşayabildiğim bir yer.
1960'lı 70'li yıllarda köşkleriyle, bahçelerinden salkım salkım sarkan ortancalarıyla, billur gibi denizliyle, 'sayfiye' yeri olmasıyla meşhur Erenköy, Suadiye, Caddebostan.
Dükkanların az, ağaçların çok olduğu, bunca yıl geçmesine rağmen hala güzelliğini koruyan Bağdat Caddesi. On, onbir yaşımdan itibaren yazlarım geçti oralarda. Sokaklarda oynanırdı o zamanlar, öyle pek araba filan geçmezdi. Doyasıya bisiklete binilir, el birakarak gitmek büyük marifet sayılır Erenköy, Saskınbakkal, Göztepe bisikletle rahat rahat gidilir dönülürdü. Deniz için bazı sokakların denize vardıkları noktalarda bulunan kayıkhanelerden saatlik ücretle kayık kiralanır, kadın erkek kürek çekmeyi bilir, kayıktan denize girilirdi. Bazı gençler dalıp iskele ayaklarından midye toplar bazıları ise sığ kumda zıpkınla vatos avlarlardı. Sokaklardan dondurmacılar geçerdi o zamanlar. Simdiki gibi binbir çeşit ne gezer 'Dondurma, Kaymaaak' diye bağıran dondurmacının küçücük arabasında sadece kaymaklı ve limonlu dondurma olur, bazen ise çeşit olsun diye vişneli bulunurdu.
Caddebostan Plajı'nın yanı sıra bir de üyelikle girilebilen klüpler vardı. Marmara Yelken Klubü başta olmak üzere, Balıkadamlar, Caddebostan Yat Klübü ve İstanbul Yelken. Eğer bunlardan birine üyeyseniz veya üye bir arkadaşınız varsa bazı sporları yapma veya izleme olanağınız olur, voleybol, ping pong oynar, kıyıdan yelkenlilerin yarışlarını izlerdiniz. Denizin ortasında ise köfteciler vardı. Bunlardan aklımda kalanı ise mayomuzun kenarına sıkıştırdığımız parayla yüzdüğümüz, veya kayıkla yanaştığımız 'Fıştak'tı. Dönerken yüzülüyorsa demirlemiş kayıklara tutuna tutuna, dinlene dinlene yüzülürdü.
Akşamüstüne doğru herkesi bir 'piyasa' heyecanı alırdı. Saçlar yıkanır, bildiğımız ütüyle ütülenerek düzeltilir, ve (Bağdat) Cadde'ye binbir tur atmaya çıkılırdı. Bir aşağı, bir yukarı. Parkur ise genellikle Santral Durağı'ndan Saşkınbakkala kadardı. O zaman 'cafe' adeti bir elin parmaklarını geçmez, 'Borsa'da yer bulabilmek için hızlı davranmak gerekir, 'Divan' ise gençlere çok pahalı geldiğinden ancak hafif 'yaşı geçmiş'lerin duraklama mekanı olurdu. Hali varaba sahiakti oldukça yerinde olan birkaç genç ise bir aşağı bir yukarı arabayla giderek Mustang veya Corvette'leriyle gelene geçene hava atarlardı.
Geceleri ise açık hava sinemalarının keyfine doyulmazdı. Caddebostan'daki Ozan Sineması'nda genellikle Türk filmleri oynar, çıkınca biraz aşağıda, Caddebostan Maksim Gazino'sunun (MIGROS)yakınındaki büfe'de 'zümküfül' yenirdi (Bir çeşit sosisli sandoviç ) Yabancı filmlerin mekanı ise Budak Sineması'ydı (Şimdiki CKM). Yastıgını kapıp tahta iskemlelere yerleştirdikten sonra, çekirdeğini çıtlatarak izlenirdi filmler. Bazen bu sinemalarda Cem Karaca gibi o zamanın ünlü sesleri konserler verir, bazıları ağaç tepelerinden konser izlerdi.
Sonra sonra o köşkler birer birer yıkılmaya, yerlerin uzun uzun binalar dikilmeye, Cadde'deki evlerin yerlerini dükkanlar almaya, arabalar çoğalmaya, faytonlar yok olmaya, tekerlekli dondurmacıların yerini Algida'cılar almaya başladı. Ama ne mutlu ki tüm büyümeler, kalabalıklaşmalar rağmen 'Cadde'yi bozmayı başaramadı! O hala 'Cadde', İstanbul'un ,Türkiye'nin en güzide caddesi hala boydan boya yürümekten zevk aldığım, bir yerde oturup geleni geçeni izlemenin keyfini her yıl bir iki hafta yaşayabildiğim bir yer.
Galata' ya dogru...
The best way to improve health care requires physicians and other stakeholders
My honest approach for how to improve the care is to support a methodology such as being self-serving. I would like to start a program to introduce a software-based point-of-care tool for obtaining patient feedback. This real time information can be used with clients to positively impact the patient experience, nurse engagement, physician (soft skills) competence and overall quality. In my perspective the criteria for fulfilling the demand for finding the best way to improve healthcare is that it need be simple to implement, impactful and cost effective. The most impact to healthcare improvement will come from process improvement and healthcare provider recruitment AND retention. The by-products will be reduced cost of care and improved patient satisfaction. This applies to hospitals and private practices. Based on current studies and the economy, supplying adequate healthcare to the community is already tough and is going to get more challenging. Recruiting sufficient healthcare coverage will boost revenue and provide some improvement to patient satisfaction (wait time and access). However, failure to retain the medical staff will significantly hurt the outcome. With high demand and low supply, it will be well worth the time and money to present "we have the greenest pastures here". The method mentioned above may be called such as point-of-care through successful implementations that may turn in to popular key parts of process improvement. You need to have some feedback from the patients and the physicians in order to measure the processes that should be or are currently being improved. In order to achieve this you have to create the acronym HOSPITAL to help those in Healthcare recall the numbers of different types of inefficiencies in any medical facility. Those who have been exposed to Six Sigma and Lean have an appreciation for improvement opportunities and generally view things through differently trained eyes that can see within all those facilities. Publishing the results of the similar programs online may offer a transparent access to the consumers to monitor these inefficiencies. Welcoming any feedback relative to this and encourage your staff to consider this method or similar training methods for their teams will be highly critical for the outcome. We have to understand that it is impossible to solve a problem that we are unaware of. By providing even the most basic tools at the lowest level possible, these problems have a way of surfacing. While everyone recognizes that healthcare systems and organizations need to improve, I think not enough time is spent on firstly identifying the key stakeholders, and secondly properly ENGAGING them. I strongly believe that not enough time is spent trying to engage physicians in this process. In my experience too many of these "improvement strategies" are top-down decisions by non-clinical managers who failed to conduct any research into what physicians might want or what stumbling blocks there are/were to get them to adopt the new technologies. EMR/EHR/CPOE are prime examples - all of these require a breakdown in the normal activity flow of providers, as it requires them to either find and log on to a terminal or carry a bulky instrument. Almost all clients and colleagues I have worked with resent and resist those methods. And look how few MDs are part of Healthcare consulting firm teams. IMHO, I believe more energy should be spent engaging rather than alienating MDs as a first step, then doing the same for patients in order to get buy in from the two key stakeholders as I see it. I've always found that engaging these stakeholders on projects from the beginning results in more buy-in and most importantly, better recommendations/outcomes (a better product).