Saturday, March 13, 2010

Cizgi bugun agliyor - TURHAN SELÇUK


Turhan Ağabey,

Rahmetli babanız 1940’lı yıllarda Silifke’de subay iken askerlere lokum, şeker, simit satarak ev bütçesine katkıda bulunan yalın ayak, başı gabak Memedali, yıllar önce size ve kardeşiniz İlhan ağabeye gönderdiğim ve 60 küsur yılın özlemini yansıtan mektubuma yürekten yanıt vererek, sevgilerinizle donatılmış o bisikletli Abdülcanbaz çiziminizi taşıyan yapıtınızı göndermiştiniz. Şimdi o yapıtınızdan yansıyan kimliğiniz daha da anlam kazanıyor.

Evet, rahmetli babanız Silifke’de subay, siz iki kardeş Adana’da okurken ben askerlere lokum, şeker, simit satardım. Siz kardeşler Silifke’ye geldiğinizde benimle ilgilenirdiniz. Babanızın bir subay olarak hizmet ettiği Jandarma Eğitim Okulu Silifke’den İstanbul’a taşınınca sizler de gittiniz. Askerin yemek artıklarından ve tayınlarından açlığını gideren fakir halkın boynu bükük kalmıştı. Benim boynum hepten… Asıl üzüntüm, sizlerin adlarınızı öğrenmemiş olmamdı. Üniversite ve çalışma nedeniyle İstanbul’da 10 yıl boyunca sizleri okuduk, çizimlerinizi gülümseyerek algılamaya çalıştık. Öğrenci ve gençlik hareketlerinde belki omuz omuza, göz göze geldik ama, nereden bilebilirdim o özlemini duyduğum kardeşlerin sizler olduğunuzu!.. O aradığım kardeşlerin siz Turhan ve İlhan Selçuk kardeşler olduğunuzu 60 küsur yıl geçtikten sonra, 6-7 yıl önce İlhan Abinin Silifke’de bir konuşma yapmasından sonra öğrenmiş oldum. Demem o ki, daha okula başlamadan bile siz iki kardeşin emeğiniz var bende.

İsim babası Aziz Nesin olan, 1957 doğumlu “Abdülcanbaz” sizin gibi halktan bir kişiydi. Aziz Nesin çoktan çekip gitmişti. Siz de arşa adım atınca, öksüz ve yetim kaldı Abdülcanbaz.

Bir turist rehberi, bir Yeşilçam simsarı, anasının gözü, hatta üçkâğıtçı bir tip olan Abdülcanbaz giderek arınıp sağlam bir kişilik edinmişti. “Sanırım Abdülcanbaz’a duyulan ilgi yerliliğinden, geleneksel köklerinden renk almasından (Karagöz-Hacivat, ortaoyunu gibi) ileri geliyor...” deyip, onun, “bir çizgi, bir üslup araştırması yanında, diğer çizgi romanlara benzememesi, kendine özgü anlatım, kendine özgü çizgi dünyası,” olduğunu vurguladınız.

Söyleyeceğinizi en kısa yoldan, çarpıcı bir şekilde söylediniz, çizgilerinizle. “Bağnazlığın, tutuculuğun, cehaletin, çıkarcılığın, bilinçsizliğin desteklediği kötülük ve ihanetle dolu” dünyamızda iyilikleri, güzellikleri, olması gerekenleri sezip, görüp zamanımızın ve yarının kuşaklarına yapıtlar, güzellikler bıraktınız. İnsanı insan yapan, mutlu kılan, öldükten sonra da anılmayı hak etmenin başlıca nedenleri bunlar olsa gerek.

“Halkın Sanatçısı” Turhan Ağabey, vasiyetiniz üzerine, Hacıbektaş ilçesinde Mahsuni Şerif'in mezarı ile Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal ve Yunus Emre'nin heykellerinin bulunduğu Çilehane bölgesinde defnedileceksiniz. Yapıtlarınız belki de yanı başınızda yapılacak bir ‘İnsanlık Müzesi’nin bir bölümünde sergilenecek.

Yarın, 14 Mart'ta, Hacıbektaş Belediyesi'nin önündeki Cumhuriyet Meydanı'nda Hacıbektaş halkı ve sevenlerinin huzurunda yapılacak bir törenle ‘Toprak Ana’ya teslim edileceksiniz. Işığınız bol olsun 88’lik delikanlı Turhan Ağabey!..

No comments:

Post a Comment