Total Pageviews

Thursday, January 03, 2013

Tarihi Çarpıtanlar- Sinan Meydan

...insanın aklına, Başbakanın tarih hocaları kimler? Ya da Başbakanı Cumhuriyet tarihi yalanlarıyla kandıranlar kimler? sorusu geliyor?
İşte Başbakanın Tarih Hocaları
Emperyalizmin güdümündeki “yobaz” ,”liboş” ve “II. Cumhuriyetçi” tayfa, Türkiye’de “Resmi tarih yalan söylüyor” diyerek, önce insanları bildiklerinin “yalan” olduğuna inandırmakta, daha sonra da şüphe içindeki insanlara, “Bu yalanları düzeltiyoruz” diyerek kurgusal bir tarih yazmaktadırlar. Asıl yalan olan, bu yobaz, liboş, II.Cumhuriyetçi tayfanın yazdığı kurgusal tarihtir. Bunlar kelimenin tam anlamıyla Cumhuriyet tarihi yalanlarıdır.
Evet! Resmi tarih de zaman zaman yalan söylemiştir. Ancak bu yalanlar hiçbir zaman emperyalizmin güdümündeki Cumhuriyet tarihi yalancılarının yalanları boyutunda “kuyruklu yalanlar” değildir.Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “yakın tarihle ilgili açıklamaları” onun da Cumhuriyet tarihi yalanlarından çok fazla etkilendiğini göstermektedir. Özellikle Türkiye’nin ABD ve AB emperyalizmi çerçevesinde yeniden biçimlendirilmeye çalışıldığı bu günlerde Cumhuriyet tarihi yalancılarını ve söyledikleri yalanları bilmek hayati önem taşımaktadır. Cumhuriyet tarihi yalancıları, 1930′lardan beri bıkıp usanmadan “yalandan kim ölmüş” misali sürekli yalan üretmektedirler.
İşte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı da derinden etkiledikleri anlaşılan belli başlı Cumhuriyet tarihi yalancıları:
1. Mevlanzade Rıfat: I. Dünya Savaşı sonrasında Türk ordusuna ağır hakaretler eden ve bu yüzden Atatürk tarafından ağır şekilde eleştirilen Mevlanzade Rıfat, 1929 yılında Halep’te basılan ve1933 yılında da Türkiye’de yayımlanan “Türkiye İnkılabı’nın İç Yüzü” adlı kitabında söze “yakın tarih yalan söylüyor!” diye başlayarak Cumhuriyet tarihini alt üst etmiştir! Atatürk’e ve çağdaş cumhuriyete düşmanlıkla kaleme alınmış bu kitapta gerçekler tersine çevrilmiştir. Örneğin, Mevlanzade’ye göre Kurtuluş Savaşı’nı Atatürk değil Vahdettin başlatmıştır! Bugünkü Cumhuriyet tarihi yalancılarının “ağababası” odur.
2. Rıza Nur: Atatürk’ün 1927 yılında yazdığı Nutuk’ta Arnavutluk isyanından dolayı eleştirdiği Rıza Nur, daha sonra yurt dışındayken kaleme alıp Atatürk’ün ölümünden sonra yayınlanmasını istediği “Hayat ve Hatıratım” adlı kitabında akla hayale gelmeyecek yalanlar ve iftiralarla Atatürk’e saldırmıştır. Örneğin, ona göre Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım bir genelev kadınıdır! Atatürk’ün babası ise belli değildir; “Atatürk, soyu sopu belli olmayan bir Makedonyalıdır!” Bu kitabı inceleyen uzman psikiyatrisiler, Rıza Nur’un ruh sağlığının çok bozuk olduğu ve akli dengesinin yerinde olmadığı sonucuna varmışlardır. (Bkz.Turgut Özakman, Dr. Rıza Nur Dosyası, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1995).
3. Said-i Nursi: 5. Şuada Atatürk’e “deccal” ve “süfyan” diyen ve Atatürk devrimlerine karşı çıkan Nursi, Kurtuluş Savaşı’nın onurunun Atatürk’e değil Mehmetçiğe ait olduğunu belirterek, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki rolünü küçültmek hatta yok etmek için çok şeyler yazıp söylemiştir.
4. Kazım Karabekir: Kurtuluş Savaşı’nın birincil kadrosu içinde yer alan ve özellikle Doğu zaferinin kazanılmasında başrolü oynayan Kazım Karabekir Paşa, daha Kurtuluş Savaşı yıllarından itibaren Atatürk’le karşı karşıya gelmiş, özellikle Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk’le yollarını tamamen ayırmış ve Atatürk’ün 1923′te kurduğu Halk Partisi’ne karşı 1924′te Türkiye’nin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurmuştur. Atatürk devrimlerinin neredeyse tamamına cephe alan Karabekir, 1925′de Şeyh Sait isyanıyla Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması, ardından İzmir Suikastı’yla ilişkilendirilerek İstiklal Mahkemelerinde yargılanması, daha sonra da 1927 yılında Atatürk’ün Nutuk’unda ağır eleştirilere maruz kalması üzerine kaleme sarılarak Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki rolünü azaltan, buna karşı kendi rolünü arttıran kitaplar ve yazılar yazmıştır. Karabekir’in, “İstiklal Harbimizin Esasları” ve “İstiklal Harbimiz” adlı kitapları –Cumhuriyet tarihiyle ilgili önemli gerçekleri de barındırmasına rağmen- özellikle Atatürk’ün Cumhuriyet tarihindeki rolünü büyük oranda çarpıtarak verdiğinden, çok dikkatle okunmalıdır. Örneğin, Karabekir Paşa, bu kitaplarında “Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı istemiyordu, onu ben ikna ettim!” ve “Atatürk dinsiz ve namussuz olmamızı istiyordu!” bile diyebilmiştir. İsmet İnönü’ye ağzına geleni söyleyen Başbakanın hiç Kazım Karabekir’e yönelik bir eleştirisini duydunuz mu?
5. Necip Fazıl: Ünlü şair Necip Fazıl Kısakürek, “Vahidüddin” ve “Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin” adlı kitaplarında, konuşmalarında ve yazılarında, bir taraftan Kurtuluş Savaşı’nı küçültmeye çalışırken, diğer taraftan bu savaşın başlamasında vekazanılmasında Atatürk’ten çok Vahdettin’in etkili olduğu yalanını söylemiştir.Şair Necip Fazıl, sonradan kazandığı İslami kimliğini güçlendirmek amacıyla olsa gerek, kaçak halife-padişah Vahdettin’e sahip çıkarak, onu aklamaya çalışarak kendince “Bir Müslümanı, bir Halifeyi korumuştur!” Ancak bunu yaparken, bir Müslümana yakışmayacak biçimde belge uydurmaktan ve açık gerçekleri çarpıtmaktan çekinmemiştir. Başbakanın Necip Fazıl’dan sıkça alıntılar yapması, onun Necip Fazıl’dan fazlaca etkilindekini göstermektedir.
6. Kadir Mısıroğlu: Atatürk devrimlerine karşı olduğundan ara sıra Şapka devrimine tepki olsun diye “fes” giyen Mısıroğlu, “Lozan Zafer mi Hezimet mi?”, “Osmanoğullarının Dramı”, “Sarıklı Mücahitler”, “Geçmişi ve Geleceği İle Hilafet” adlı kitaplarında, yazılarında ve konuşmalarında Atatürk’e, Kurtuluş Savaşı’na ve Türk Devrimi’ne “küfredercesine” saldırmıştır. Bunu yaparken de bilinen bütün yakın tarihi tersyüz etmiş, örneğin, Kurtuluş Savaşı’nın aslında çok önemsiz bir mücadele olduğunu, I. İnönü ve Dumlupınar Meydan Muharebeleri’nin aslında olmadığını, Büyük Taarruz sonrasında Mustafa Kemal’in İzmir’e nasıl geldiğini bile bilmediğini, Vahdettin’in bir kahraman, Lozan’ın ise bir hezimet olduğunu söyleyebilmiştir. Onun tarihi belgeleri çarpıtırken ortaya koyduğu soğukkanlılık cidden etkileyicidir! Yakın tarihe hakim olmayan biri, özellikle onu dinlerken kolayca bildiklerini sorgular hale gelebilir. Özetle Mısıroğlu,yaşayan en büyük Cumhuriyet tarihi yalancılarından biridir.
7. Fikret Başkaya: Solcu Cumhuriyet tarihi yalancılarının ekolü Fikret Başkaya’dır. Onun, “Paradigmanın İflası” adlı kitabı, Kemalizmi, “Burjuva devrimi” diye tanımlayan Marksist dönmesi ve faşist Kürt kesimin başucu kitabıdır. Onun en popüler yalanı, “Kurtuluş Savaşı’nın antiemperyalist bir mücadele olmadığı; tam tersine Kürtleri ezen emperyalist bir mücadele olduğu” yalanıdır. Özellikle, Atatürk’ü ve Cumhuriyeti Kürtlerle kavgalı gösterme modasını başlatan odur.
8. Prof. Yalçın Küçük: Cumhuriyet tarihini “alt üst eden” Solculardan biri de Yalçın Küçük’tür! Araştırmalarına peşinen “bilinenleri alt üstetmek” niyetiyle başlayan Küçük, “Türkiye Üzerine Tezler” ve “Aydın Üzerine Tezler” adlı kitaplarında Atatürk’ü ve Kurtuluş Savaşı’nı yeniden yorumlayarak, bilinenleri alt üst etmek sevdasıyla gerçekleri epeyce eğip bükmüştür. Çerkez Ethem’i aklamaya çalışan buna karşın İsmet Paşa’ya yüklenen Küçük, Kurtuluş Savaşı’nın antiemperyalist niteliğini ve Atatürk’ün bu savaştaki rolünü sorgulayanlardandır. Bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı alabildiğine eleştiren Yalçın Küçük’ün tarih tezleri anlaşılan Başbakanın çok hoşuna gitmektedir. Örneğin, Küçük’ün İsmet İnönü’ye bakışıyla Tayyip Erdoğan’ın İsmet İnönü’ye bakışı aşağı yukarı aynıdır; her ikisi de İsmet İnönü’nün dişe dokunur hiçbir başarısı olmadığı kanısındadırlar.
9. Abdurrahman Dilipak: Daha çok gazeteci kimliğiyle tanınan yazar Abdurrahman Dilipak romantik üslubuyla çok ciddi Cumhuriyet tarihi yalanlarına imza atmıştır. Onun yöntemi diğer Cumhuriyet tarihi yalancılarından biraz daha farklıdır; çünkü o belgeleri çarpıtmaktan çok, hiç belge kullanmamaktan yanadır. “Arşivler kapalı! Dedemden duydum!” diyerek, mantıksal çıkarımlarla ve dini duygularla yakın tarihi yeniden yazmış, yalanda sınır tanımamıştır. Dilipak’ın,”Cumhuriyete Giden Yol” ve “Bir Başka Açıdan Kemalizm” adlı kitapları Cumhuriyet tarihi yalanları klasiklerindendir.
10. Prof. İdris Küçükömer: iktisatçı kökenli düşünürlerden biridir.Türkiye’de sağ ve sol kavramlarının ters oturduğunu, CHP’nin aslında sağ bir parti olduğunu iddia ederek ünlenmiştir. 1960 sonrasında Yön’de yazdığı yazılarla tanınmıştır. Ant dergisindeki yazıları tartışma yaratmıştır.Milliyet gazetesindeki açık oturumlarda dönemin yerleşik yargılarını sorgulamıştır. Sonra 1973′de on yıllık bir suskunluğa bürünmüş veda ha sonra Yeni Gündem yazılarıyla tekrar ortaya çıkmıştır. Küçükömer’in ileri sürdüğü en önemli görüş, Türkiye’de devletin despotik niteliğinin sivil toplumun gelişmesi önündeki en büyük engellerden biri olduğudur. Başta Sencer Divitoğlu ve Selahattin Hilav gibi bazı aydınlarla birlikte Türkiye’nin toplumsal tarihine ilişkin çözümlemelerinde Asya Tip Üretim Tarzı kuramını gündeme getirmiştir.Türkiye’nin bugünkü sorunlarının kökeninde Cumhuriyeti ve Cumhuriyetin kuruluş felsefesini görmüştür. Kurtuluş Savaşı’nın antiemperyalist bir mücadele olmadığını ileri sürmüştür. “Düzenin Yabancılaşması”, “Batılılaşma”ve “Türkiye Üstüne Tartışmalar” adlı kitaplarında Kurtuluş Savaşı’nı, Cumhuriyeti,Türk Devrimi’ni alabildiğince eleştirmiştir. En Önemli Cumhuriyet tarihi yalanlarından biri “DP’ye oy verenlerin Solun gerçek tabanı olduğudur.” Küçükömer’in tezlerine cevap vermek için Doğan Avcıoğlu, dört ciltlik “Milli Kurtuluş Tarihi”ni yazmıştır.Sürekli DP’den övgüyle söz eden ve DP’nin “demokrasi yıldızı” olduğunu iddia eden Başbakan Tayyip Erdoğan, Küçükömer’den çok fazla etkilenmişe benzemektedir.
11. Prof. Atilla Yayla: Kendisini “liberal” olarak tanımlayan Atilla Yayla, adeta kafayı Atatürk’e ve Kemalizme takmıştır. “Kemalizm,ilerlemeden çok gerilemeye tekabül etmektedir. ‘Kemalizm olmasaydı Türkiye medenileşemedi’ deniliyor. İlerleyen yıllarda bizlere neden her yerde bu adamın heykelleri ve fotoğrafları var diye soracaklar. Üstünü örtemezsiniz, bu eninde sonunda tartışılacaktır…” diyen Prof Yayla, Anayasadan da Kemalizmin çıkarılmasını önermiştir. Yayla yazılarında ve “İki Cumhuriyet Kavgası” adlı kitabında Cumhuriyet tarihini tersyüz etmeyi denemiştir. Sürekli AKP’lilerle birlikte boy gösteren Atilla Yayla’nın Başbakanın tarih görüşünü belirleyen isimlerden biri olduğu açıktır.
12. Prof. Mehmet Altan: Aslında bir İktisat profesörü olan, bütün eğitimini iktisat (ekonomi) üzerine alan Mehmet Altan, ne hikmetse bir tarihçiden çok Cumhuriyet tarihi üzerine kafa yormuş; sadece kafa yormakla da kalmamış, bu konuda kimi çevrelerde çok ciddiye alınan tarih tezleri bile ileri sürmüştür.Örneğin, Atatürk’ün 1923′te kurduğu Cumhuriyete karşı Demokrat Parti’nin 1950′den sonraki uygulamalarıyla başlayan süreci II. Cumhuriyet olarak adlandırmış ve I. Cumhuriyet’in “antidemokratik”, “baskıcı”, “ilerlemeye kapalı”; II. Cumhuriyetin ise”demokratik”, “özgürlükçü” ve “ilerlemeci” olduğunu iddia etmiştir. Yani uyanık Altan, bu millete “Karşı devrim” sürecini “demokrasi” diye yutturmaya çalışmıştır. Altan, “Birinci Cumhuriyet Üzerine Notlar”, “II.Cumhuriyet, Demokrasi ve Özgürlükler”, “II. Cumhuriyetin Yol Hikayesi” adlı kitaplarında, yazılarında ve konuşmalarında Atatürk’e ve Atatürk cumhuriyetine adeta kin kusmuştur. İşte iktisat profesörü Mehmet Altan’ın Kurtuluş Savaşı ve Türk Devrimi konusundaki çarpıtmalarına birkaçörnek: “Milli kurtuluş savaşı, anti emperyalist bir hareket değildir… Çünkü Türk Yunan Savaşı’ndan bir yıl önce İngiliz Dış işleri Bakanı böyle bir muhtemel savaşta tarafsız kalacağını açıklamıştır ve bunu notayla bildirmiştir.” Başka bir yalan: “Kurtuluş Savaşı’nda sanayileşme hareketinin adı vardır ama kendi yoktur. Olsa zaten bugün başka yerlere gelir, sanayi devrimini tamamlamış, köylülüğü bitirmiş, bilgi çağına eklemlenmiş hale gelirdik…O zaman niye Cumhuriyet, Kemalizm bu sanayileşmeyi başaramadı?” Başka bir yalan daha: “Kemalizm, halka güvenmeyen bir elitler, seçkinler hareketidir… Halkagü venmediğin vakit kime güvenirsin, silahlı güçlere güvenirsin. İşte onlar kurmuştur cumhuriyeti. Yani ordu kurmuştur, halk kurmamıştır, ordu halka rağmen kurmuştur.” Ve bir başkası: “Kemalizm ile demokrasinin bir araya gelmesinin hiçbir imkanı yoktur, birbirlerine tamamen zıttırlar… Kemalizm, teksesliliği, otoriterliği, totaliterliği devletin hukuksal güvencesi altına alan bir rejimdir. Çünkü Kemalizm, tek parti demek, bunun dışında bir düşünce burada yasaktır demek...” Altan’ın, Cumhuriyet tarihi yalanlarının tamamını buraya sığdırmamız olanaksızdır. Atatürk’ü, Kemalizm’i “antidemokratik”, “teksesli” olmakla suçlayan Prof. Mehmet Altan’ın bugün Fethullah Cemaati’nin, gazetelerinde yazması, televizyonlarında konuşması, kendisini adeta bu cemaatle özdeşleştirmesi, onun nasıl bir demokrat olduğunun çok iyi bir göstergesidir. Demek ki bir cemaate mensup olmak, o cemaatin sözünden çıkamamak demokratlık oluyor!
13. Doç. Dr. Halil Berktay: Liseyi Robert Kolej’de okuduktan sonra, lisans ve lisansüstü eğitimini 1968′de ekonomi alanında Yale Üniversitesi’nde tamamlamıştır. 1990 yılına kadar Aydınlık hareketinin içinde yer almıştır. Ekonomiden sonra yöneldiği tarih alanındaki doktorasını Birmingham Üniversitesi’nden 1991 yılında almıştır. Harvard, ODTÜ, Boğaziçi, Sabancı üniversitelerinde görev almıştır.Berktay, üstlendiği projeler için AB ve ABD (Soros Vakfı)’den yüklü miktarlarda bağışlar almıştır.“İzmir’in Yakılmasının Yarattığı Sosyal Travmalar Projesi için ABD’den 84.000 Avro, “Osmanlı İmparatorluğu ve Toplum Dersleri” Projesi için Avusturya ve İsviçre hükümetlerinden 74.000 Avro, “Balkanlardaki Türk UlusalHafızasının İnşası: Türk Milliyetçiliğinin Orijini ve Erken Gelişimi” Projesi için Almanya Eğitim Bakanlığı’ndan 99.000 Avro bağış almıştır. Berktay, “İzmir’in Yakılmasının Yarattığı Sosyal Travmalar” Projesinde İzmir’i Türklerin yaktığını ima ederek, bu sırada Rumlara etnik temizlik yapıldığını kanıtlamayı amaçlamış; “Balkanlardaki Türk Ulusal Hafızasının İnşası: Türk Milliyetçiliğinin Orijini ve Erken Gelişimi” Projesiyle de İttihat ve Terakki’nin Balkanlarda nasıl “Milliyetçiliğe” yöneldiğini ve bu yönelim sonunda Ermeni soykırımının gerçekleştiğini kanıtlamayı amaçlamıştır. İşte Doç. Dr. Halil Berktay’ın bazı yalanları: “İzmir civarında yarı gizli şekilde Rumlara etnik temizlik yapıldı. Bu olaylar Ermeni katliamının silahsız provasıdır.”(Milliyet, 7 Mart 2005). “İzmir’de Rumlara etnik temizlik yapıldı” yalanını söyleyen Berktay, 15 Mayıs 1919 ve sonrasında İzmir’de Türklere yapılan soykırımı nedense hiç dil getirmemiştir” Başka bir yalan: “Tehcir kanunu başlı başına biretnik temizliktir. Ermeni oldukları için tehcir ediliyorlar. Günümüzde, öldürmeunsuru hariç bu kadar dahi ‘jenosit’ tanımına giriyor.” (Milliyet, 7Mart 2005). Ve bir başkası: “Mustafa Kemal’in Ermeni tehcirini savunan tek bir demeci yoktur.” (Milliyet, 7 Mart 2005). Bütün bu yalanlara burada cevap vermek olanaksız olduğundan sadece sonuncusuna, -Mustafa Kemal’in Ermeni tehcirini savunan tek bir demeci yoktur- cevap vereceğim. Bakın ne demiş Mustafa Kemal: “Dünya kamuoyu, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz.” (MustafaKemal, 26 Şubat 1921).
14. Dr. Taner Akçam: ODTÜ İdari İlimler Fakültesi’ni bitirmiş, 1973′ten sonra ODTÜ-DER, ADYÖD gibi derneklerin kurucuları arasında yer almış, 1975′te yayına başlayan Devrimci Gençlik dergisinin sorumlu yazıişleri müdürü olarak, dergide komünizm ve Kürtçülük propagandası yapıldığı iddiasıyla yargılanmış ve 1976′da tutuklanmıştır. 1977′de 9 yıl hapis cezasınaçarptırılmıştır. 12 Mart 1977′de Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nden kaçmıştır. 1978-1995 yılları arasında Almanya’da siyasi mülteci olarak yaşamıştır. 1988yılında Hamburg Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nde çalışmaya başlamıştır. 1995′te Hannover Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde “İttihat ve Terakki Yargılamaları ve Ermeni Kırımı” konulu doktora çalışmasını tamamlamıştır. Akçam, Minnesota Üniversitesi Tarih Bölümü’nde görev yapmaktadır. Akçam, Alman İstihbaratının “Ermeni Soykırımını Araştırma Masası’nın” Hamburg İncelemeleri Enstitüsü görevlilerindendir.”Türk Ulusal Kimliği ve Ermeni Sorunu” , “Türkiye’yi Yeniden Düşünmek”adlı kitaplarında, yazılarında ve konuşmalarında hararetle Ermeni olaylarını” soykırım” diye adlandıran, Kurtuluş Savaşı’na ve Cumhuriyete yönelik ağır ithamlarda bulunan Akçam’ın yalanlarından biri şudur: “Ermeni soykırımı olmasaydı Ulusal Kurtuluş Savaşı diye bir şey olmazdı.” (Türkiye’yi Yeniden Düşünmek,s.58). “Türkiye’nin haksız bir devlet olduğunu kanıtlayacağım..”(http://www.his.online.de/mitarb/akcam.htm)diyen Akçam’ın patronu Tessa Hoffman, Akçam’ı şöyle tebrik etmiştir: “Taner Akçam aferin! Türk Kurtuluş Savaşı’nın, Ulusal Devleti kuran savaşın aslında bir soykırım olduğunu bir Türk olarak ispatlamıştır.” Hasan Yalçın, “Dönekler” adlı kitabında haklı olarak Dr. Taner Akçam’ın uzmanlık alanını “Türkiye Düşmanlığı” olarak adlandırmıştır.
Başbakan Tayyip Erdoğan eğer Halil Berktay’ı ve Taner Akçam’ı fazla ciddiye almaya başlarsa yakında bir “Ermeni” bir de “Rum” açılımıyla karşılaşabiliriz.

Bunların dışında Cumhuriyet tarihi yalanlarına sıkça başvuran ve Başbakanı etkilediğini düşündüğüm belli başlı yazarlar şunlardır:
* Burhan Bozgeyik, “Çerkez Ethem” ve “MustafaKemal’e Karşı Çıkanlar”.
* Cemal Kutay, “Çerkez Ethem Hadisesi”,
* Ahmet Kabaklı, “Temellerin Duruşması”
* Hasan Hüseyin Ceylan, “Din Devlet İlişkileri”,(3 cilt).
* Mustafa Müftüoğlu, “Yalan Söyleyen Tarih Utanasın”(10 cilt).
* Nihal Atsız, “Türk Ülküsü” ve “DalkavuklarGecesi”
* Vehbi Vakkasoğlu, “Son Bozgun” ve “BuVatanı Terk Edenler”
* Mustafa Armağan, “Yakın Tarih Küller Altında”(3 cilt)
* Sevan Nişanyan, “Yanlış Cumhuriyet”
* Emre Aköz, “yazılarında”
* Prof Mümtazer Türköne, “yazılarında”
* Ayşe Hür, “yazılarında”
* Prof Murat Belge,”yazılarında”
* Engin Ardıç, “yazılarında”
Ayrıca, Prof Mete Tunçay, Dr. İsmail Beşikçi, Prof Eric Jan Zürcher, Prof Vamık Volkan, Prof Şerif Mardin, Prof. Baskın Oran gibi akademisyenler de kitaplarında ve yazılarında ara sıra Cumhuriyet tarihi yalanlarına başvurmuşlardır.
Bütün bu isimlere ekleyecek daha çok isim var ama yeter; mesele anlaşılmıştır sanırım….


Tarihle Oyun Oynamanın Sonu…
Kitap okumadığını” bizzat itiraf eden Tayyip Erdoğan’ın bu tarihçi/yazarları hangi ara okuyup onlardan etkilendiğini sorabilirsiniz! Haklısınız… Başbakanın bu tarihçi/yazarların birçoğunu ismen bile tanımadığını düşünüyorum, ama bildiğiniz gibi Başbakanın “çok bilmiş” danışmanları var. Bütün bu tarihçilerden etkilenerek Başbakanı da bu doğrultuda yönlendirenler onlar olsa gerek ! Bu yönlendirmelere kayıtsız şartsız boyun eğen, kendisine verilen bu abuk sabuk “tarihsel metinlere” itiraz etmeyen ve o metinleri halkla paylaşan Başbakan Tayyip Erdoğan –işine geldiği için olsa gerek- bu “yanlış” ve “çarpıtılmış” tarihi benimsemiştir.
Ancak Başbakana er ya da geç, tarihle oyun oynanamayacağını, bizzat tarih gösterecektir.
 Sinan Meydan

No comments:

A Flowchart for Choosing Your Religion

A Flowchart for Choosing Your Religion

Looking for a JOB - How to Be the Next Hire

Making You the Most Viable Next Hire
Being flexible, creative and adaptable in today’s economy is the cornerstone to survival. The job search is no different and, with unemployment rising, requires just as much vigilance. One way you can keep your options open and make yourself even more marketable is by considering Consulting in addition to your quest for full-time employment. Often perceived as an “either-or” scenario, Consulting offers you just as many benefits as it does your “would be” employer:

Track record of Fixing Problems?
Career wise, people typically fall into one of two categories: those who thrive on problem solving and the prospect of a new challenge –or- someone who is exceptionally good at steering the ship once it is on course. If the thought of fixing something that is broken appeals to you (versus has you thinking about reaching for the Tylenol), then Consulting might be an avenue to explore.

A More Flexible Interview
Quite often, what a company needs is someone to tackle a specific problem, not a new full-time employee. Identifying this in the interview and being able to present yourself as the solution to their problem (at a lower cost), can ultimately create a job tailor made for you and your skill set. No one can compete against that.

Dating Before Marriage
A consulting engagement can give you the opportunity to see if this company is a nice place to visit or a great place to live. The only thing worse than a prolonged job search, is ending up in a position that results in you being unemployed again in 6-12 months. Consulting lets you do more due diligence than you could ever accomplish in an interview.

“Consulting” on Your Resume
To many recruiters, seeing “consulting” as your current role without any clients/engagements is just a way to dress up being out of work. But, with a list of key accomplishments at those engagements, you show that you are in demand, have more control over your search and are broadening your experience. The latter is extremely important if you are looking to transition industries.

Change Agent
For companies looking to make some sort of change internally (and you should like this if you have a track record of fixing problems), consulting is a more preferred approach versus hiring a permanent employee. It is much easier to come in as a consultant, effect the course correction and then hand it off to the internal leadership.

Money
Besides the obvious benefit of having income during your search, it also gives you breathing room to be more objective in selecting your next job.

It’s Easier to Find a Job When You Already Have One
So much of what makes this true is that fact that when you are employed, you tend to be a bit more objective because you have a “bird in hand.” Consulting (in addition to easing that financial strain, which helps here) can provide the self-assurance that comes along with being employed, which can get whittled away while unemployed.

Presenting yourself as a viable consultant or full time employee isn’t mutually exclusive. Rather, they are simply two sides to the same coin. For the companies where you interview, this will only make you more viable and versatile in your eyes. For you, there is nothing to lose. The worst thing that happens here is you generate some income to inevitable financial strain of your job search. On the other hand, you might just find through this process that you discover your next career move.

Bağdat Caddesi

Gel de parmaklara hakim ol, yapma bir Caddebostan, Bağdat Caddesi nostaljisi şimdi!...diğer bir deyişle 'Karşı taraf' . Cok uzun seneler yazları gittiğim, son yıllarda ise her Türkiye'ye gittiğimde kaldığım Istanbul'un bir başka eşşiz köşesi.
1960'lı 70'li yıllarda köşkleriyle, bahçelerinden salkım salkım sarkan ortancalarıyla, billur gibi denizliyle, 'sayfiye' yeri olmasıyla meşhur Erenköy, Suadiye, Caddebostan.

Dükkanların az, ağaçların çok olduğu, bunca yıl geçmesine rağmen hala güzelliğini koruyan Bağdat Caddesi. On, onbir yaşımdan itibaren yazlarım geçti oralarda. Sokaklarda oynanırdı o zamanlar, öyle pek araba filan geçmezdi. Doyasıya bisiklete binilir, el birakarak gitmek büyük marifet sayılır Erenköy, Saskınbakkal, Göztepe bisikletle rahat rahat gidilir dönülürdü. Deniz için bazı sokakların denize vardıkları noktalarda bulunan kayıkhanelerden saatlik ücretle kayık kiralanır, kadın erkek kürek çekmeyi bilir, kayıktan denize girilirdi. Bazı gençler dalıp iskele ayaklarından midye toplar bazıları ise sığ kumda zıpkınla vatos avlarlardı. Sokaklardan dondurmacılar geçerdi o zamanlar. Simdiki gibi binbir çeşit ne gezer 'Dondurma, Kaymaaak' diye bağıran dondurmacının küçücük arabasında sadece kaymaklı ve limonlu dondurma olur, bazen ise çeşit olsun diye vişneli bulunurdu.

Caddebostan Plajı'nın yanı sıra bir de üyelikle girilebilen klüpler vardı. Marmara Yelken Klubü başta olmak üzere, Balıkadamlar, Caddebostan Yat Klübü ve İstanbul Yelken. Eğer bunlardan birine üyeyseniz veya üye bir arkadaşınız varsa bazı sporları yapma veya izleme olanağınız olur, voleybol, ping pong oynar, kıyıdan yelkenlilerin yarışlarını izlerdiniz. Denizin ortasında ise köfteciler vardı. Bunlardan aklımda kalanı ise mayomuzun kenarına sıkıştırdığımız parayla yüzdüğümüz, veya kayıkla yanaştığımız 'Fıştak'tı. Dönerken yüzülüyorsa demirlemiş kayıklara tutuna tutuna, dinlene dinlene yüzülürdü.

Akşamüstüne doğru herkesi bir 'piyasa' heyecanı alırdı. Saçlar yıkanır, bildiğımız ütüyle ütülenerek düzeltilir, ve (Bağdat) Cadde'ye binbir tur atmaya çıkılırdı. Bir aşağı, bir yukarı. Parkur ise genellikle Santral Durağı'ndan Saşkınbakkala kadardı. O zaman 'cafe' adeti bir elin parmaklarını geçmez, 'Borsa'da yer bulabilmek için hızlı davranmak gerekir, 'Divan' ise gençlere çok pahalı geldiğinden ancak hafif 'yaşı geçmiş'lerin duraklama mekanı olurdu. Hali varaba sahiakti oldukça yerinde olan birkaç genç ise bir aşağı bir yukarı arabayla giderek Mustang veya Corvette'leriyle gelene geçene hava atarlardı.

Geceleri ise açık hava sinemalarının keyfine doyulmazdı. Caddebostan'daki Ozan Sineması'nda genellikle Türk filmleri oynar, çıkınca biraz aşağıda, Caddebostan Maksim Gazino'sunun (MIGROS)yakınındaki büfe'de 'zümküfül' yenirdi (Bir çeşit sosisli sandoviç ) Yabancı filmlerin mekanı ise Budak Sineması'ydı (Şimdiki CKM). Yastıgını kapıp tahta iskemlelere yerleştirdikten sonra, çekirdeğini çıtlatarak izlenirdi filmler. Bazen bu sinemalarda Cem Karaca gibi o zamanın ünlü sesleri konserler verir, bazıları ağaç tepelerinden konser izlerdi.

Sonra sonra o köşkler birer birer yıkılmaya, yerlerin uzun uzun binalar dikilmeye, Cadde'deki evlerin yerlerini dükkanlar almaya, arabalar çoğalmaya, faytonlar yok olmaya, tekerlekli dondurmacıların yerini Algida'cılar almaya başladı. Ama ne mutlu ki tüm büyümeler, kalabalıklaşmalar rağmen 'Cadde'yi bozmayı başaramadı! O hala 'Cadde', İstanbul'un ,Türkiye'nin en güzide caddesi hala boydan boya yürümekten zevk aldığım, bir yerde oturup geleni geçeni izlemenin keyfini her yıl bir iki hafta yaşayabildiğim bir yer.

Galata' ya dogru...

Galata' ya dogru...

The best way to improve health care requires physicians and other stakeholders

My honest approach for how to improve the care is to support a methodology such as being self-serving. I would like to start a program to introduce a software-based point-of-care tool for obtaining patient feedback. This real time information can be used with clients to positively impact the patient experience, nurse engagement, physician (soft skills) competence and overall quality. In my perspective the criteria for fulfilling the demand for finding the best way to improve healthcare is that it need be simple to implement, impactful and cost effective. The most impact to healthcare improvement will come from process improvement and healthcare provider recruitment AND retention. The by-products will be reduced cost of care and improved patient satisfaction. This applies to hospitals and private practices. Based on current studies and the economy, supplying adequate healthcare to the community is already tough and is going to get more challenging. Recruiting sufficient healthcare coverage will boost revenue and provide some improvement to patient satisfaction (wait time and access). However, failure to retain the medical staff will significantly hurt the outcome. With high demand and low supply, it will be well worth the time and money to present "we have the greenest pastures here". The method mentioned above may be called such as point-of-care through successful implementations that may turn in to popular key parts of process improvement. You need to have some feedback from the patients and the physicians in order to measure the processes that should be or are currently being improved. In order to achieve this you have to create the acronym HOSPITAL to help those in Healthcare recall the numbers of different types of inefficiencies in any medical facility. Those who have been exposed to Six Sigma and Lean have an appreciation for improvement opportunities and generally view things through differently trained eyes that can see within all those facilities. Publishing the results of the similar programs online may offer a transparent access to the consumers to monitor these inefficiencies. Welcoming any feedback relative to this and encourage your staff to consider this method or similar training methods for their teams will be highly critical for the outcome. We have to understand that it is impossible to solve a problem that we are unaware of. By providing even the most basic tools at the lowest level possible, these problems have a way of surfacing. While everyone recognizes that healthcare systems and organizations need to improve, I think not enough time is spent on firstly identifying the key stakeholders, and secondly properly ENGAGING them. I strongly believe that not enough time is spent trying to engage physicians in this process. In my experience too many of these "improvement strategies" are top-down decisions by non-clinical managers who failed to conduct any research into what physicians might want or what stumbling blocks there are/were to get them to adopt the new technologies. EMR/EHR/CPOE are prime examples - all of these require a breakdown in the normal activity flow of providers, as it requires them to either find and log on to a terminal or carry a bulky instrument. Almost all clients and colleagues I have worked with resent and resist those methods. And look how few MDs are part of Healthcare consulting firm teams. IMHO, I believe more energy should be spent engaging rather than alienating MDs as a first step, then doing the same for patients in order to get buy in from the two key stakeholders as I see it. I've always found that engaging these stakeholders on projects from the beginning results in more buy-in and most importantly, better recommendations/outcomes (a better product).

ULTIMATE RESULTS

ULTIMATE RESULTS

Ilhan Arsel

Ilhan Arsel

BJK FOREVER

BJK FOREVER
Karga kartalların sırtına oturur ve boynunu ısırır. Kartal cevap vermez, kargayla savaşmaz; kargaya zaman veya enerji harcamaz, bunun yerine sadece kanatlarını açar ve göklerde yükselmeye başlar. Uçuş ne kadar yüksek olursa, karganın nefes alması o kadar zor olur ve sonunda karga oksijen eksikliği nedeniyle düşer. Kartaldan öğrenin ve kargalarla savaşmayın, sadece yükselmeye devam edin. Yolculuk için gelebilirler ama yakında düşecekler. Dikkat dağıtıcı şeylere yenik düşmenize izin vermeyin....yukarıdaki şeylere odaklanmaya devam edin ve yükselmeye devam edin!! Kartal ve Karga dersi